Bir haftalık geçikme ile geçen pazar günü yapmış olduğumuz geleneksel kahvaltı şenliklerinden bir tanesini paylaşmak istiyorum:-). Şenliklere katılan arkadaşlarım yazımı bu kadar geç yazdığım için sitem ettiler , elbette haklılar ama ne yapayım bir kere tembellik hasıl oldumu yapacak birşey yok :-)
İşte geçen haftaki kahvaltı programımız sevgili Naciye'de gerçekleşti.O güzelim evine görmüş olduğunuz rengarenk ve çeşit çeşit çiçek dolu bahçesinden geçerek girdik. Eeee tabi bahçesi mesleğinin inceliklerinden payını almış bir şekilde harikaydı. Aslına bakılırsa bu güzel bahçe sadece kahvaltı ile geçiştirilecek bir yer değil eni konu uzun uzun oturulup mangal keyfi yapılacak bir yer , değil mi Naciye'cim :-)).
Bir müddet çiçeklerle çoşan bahçeyi bırakıp bir sürü özenle seçilmiş kahvaltılıkların bulunduğu salona geçiş yaptık. Sofranın üzerindekileri anlatmak çok zor hemen hemen hepsinin tadına baktım , kaç çeşit peynir sunmuştu hatırlıyamıyorum bu sebep ile aynı sofrayı tekrar istiyorum :-)) Kıymalı ve peynirli börekler , ben sadece kıymalıdan yedim müthişti , ayrıca Kıbrıs usulu hazırlamış olduğu yeşil zeytin " Cakisdes " ( kırma yeşil zeytin sarımsak , zeytinyağı ve taze nane ile sunuluyor) , harikaydı.
Efendim sofradakilerin yanısıra elllerimle büyük özen ile hazırlanmış omlette önce sofrada sonra midelerde yerini aldı :-) Omletin tarifini vermeme gerek varmı bilmiyorum ama son zamanlarda yumurta, süt ve zeytinyağdan oluşan karışıma 1 çorba kaşığı kadar mısır unu ve 1 çay kaşığı kabartma tozu ekliyorum çok daha dolgun oluyor , tavsiye ederim. Diğer malzemeler ise sizin arzunuza kalmış olanlar , ama kekik ve karabiber çok yakışıyor eklemeden geçemeyeceğim :-)
Herşey o kadar doğal ve tam yörelerinden gelmişki bazılarını sizinle paylaşmadan geçemeyeceğim , bu durumda diğer kahvaltılarda kullanılacak malzemeleri bizlerin dünyanın çeiştli yerlerinden getirtmemiz şart oldu, yoksa karizma tam çizilecek:-))Yukarıdaki fotoğraftaki Ceviz ve Fındıklar Artvin'den gelmiş.Ama İncir ve Kayısı Malatya Pazarında da sanırım :-) Naciye cevizi her zaman kabuklu olarak bulundurduğunu yerken kırdığını söyledi , böylece herhangi bir vitamin kaybına uğramadan tüketiyormuş. Fındıkları ise fırında kabuklu olarak kavurmuş ve daha sonra kırmış , gerçekten tavsiye ederim tadı çok güzeldi.
Bir müddet yiyeceklere ara verip el emeklerinden örnekler vermek istiyorum. Sevgili Nermin bu seferde göz alıcı şekilde muhteşem aksesuar ve giyisi ile gelmişti. Öncelikle hırkası tam anlamıyla renk cümbüşü ve sanat eseriydi , önündeki kurdelelerin bile renkleri birbirinden farklı tam yaratıcılık örneği , kızının sevgili Şabi'si tarafından örülüp işlenmiş bir güzellik.Boynundaki Trabzon Olgunlaşma tarafından satılan ve adı " Suzeni " olarak bilenen bir kolye. Eğer imkanınız varsa Tarbzon'dan kesinlikle edinmenizi öneririm gerçekten harika bir işçilik .Kullaklarındaki iğne oyası küpeler ise bir kaç sene önce Alaçatı'dan , 1999 depreminden sonra el işleri ve takı yaparak hayatını kazanan bir bayandan alınmış , kesinlikle çok kibar. Nermin bizim grubun en renkli ve öğretici üyesidir :-)
İçerdeki kahvaltı ve sohbet faslından sonra kahve ve çaylarımızın devamını içmek için bahçeye çıktık , bir müddet oturduktan sonra Nermin'nin başka bir işi olduğundan erken ayrılması gerekti ama ne yazık ki arabasının azizliğine uğrayarak yaklaşık yarım saat ustalarla uğraşıp durdular , ben de bu sırada bahçede nöbet tutarken benimle birlikte nöbete kalan bu yeşil gözlü kedinin sanırım 20 ye yakın pozunu çektim:-) Çiçekler içinde sanki biblo gibiydi , ya da fotomodel olarak dünyaya gelmiş gibi her pisi pisi deyişimde farklı pozlar verdi:-) Aslına bakarsanız bu güzel çiçeklerin içinde kim poz vermezki değilmi :-))
Arkadaşımın arabası olamayıp eşinin gelmesini beklemeye başladığında , zaten gitmesi gereken yere geç kalmış durumda olduğu için günün devamını hep birlikte getirdik ve gene doğal ürünlerle beslenmemize devam ettik. Fotoğraftaki muzlar ev sahibemizin babasının bahçesinden , kesinlike çarşıda satılan muzlarla alakası yok harikaydılar.Çiçekler nacizane benden , ev sahibesinin güzel çiçeklerinin yanında bir katkıda benden olsun istedim. Kalp ve gül şeklindekiler ise bizi arabasının yapmış olduğu yaramazlıktan dolayı yanlız bırakmayan arkadaşımız tarafından hepimize hediye olarak getirilen 100% doğal içinde herhangi bir katkı ve kimyasal madde olmayan sabunlar. Bu sabunları kimyager bir arkadaşı yapıyormuş ve kendisi de saçlarını hep bu sabunlarla yıkadığını kesinlikle her ne marka olursa olsun hepsinin kimyasal çok zararı olan şampuan kullanmadığını iletti. Ayrıca bu sabunların çok güzel kokularıda mevcut , saç için kullanılmasa bile çamaşır aralarına konarak hoş kokular bırakabilir.
Ve işte ilerleyen saatlerde geleneksel kahvaltı bitiş yöntemi , bir şişe kırmızı şarap 5 bayan arasında pay edilip bitirilir:-)))
Sağlıcakla kalın
26 Nisan 2009 Pazar
Bir Pazar Toplantısı
22 Nisan 2009 Çarşamba
23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN.
Şu zamanlarda söylenecek o kadar çok söz varki .... Ama bu akşam en güzel sözü TV de haberlerde 23 Nisan kutlamaları için Türkiye'ye gelmiş olan misafir bir çocuk söyledi " bizim burada olmamızı sağlayan kişi Atatürk'tür ".
İşte bu gerçeği Türkiye'de yaşamayan ve belki bir daha gelmeyecek olan birisi canı gönülden dile getirirken , bu ülke vatandaşı olarak bu ülke sınırlarında yaşayan bazı kişiler dile getirmeyi bırakın düşüncelerinden bile silmiş durumdalar..............
Hepimizin 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLU OLSUN.
Sağlıcakla kalın
19 Nisan 2009 Pazar
Annemden Şiirler
Cumartesi akşam yemekte annemlerdeydik , sofra için mutfakta hazırlık yaparken bana gene ilkokul zamanında ezberlemiş olduğu iki güzel şiiri okudu , bu şiirleri ilk defa duydum.Hele bir tanesi varki şu an içinde bulunduğumuz duruma karşılık ayakta durmamız gerektiğinin mesajını seneler öncesinden vermiş , hangisi olduğunu sanırım belirtmeme hiç gerek yok.
Çocuğum
Çocuğum bugün küçüksün
Yarın büyürsün
Her şeyde üstün , sen ol çocuğum
Eskiyi unut
Yeni yolu tut
Türklüğe umut
Sen ol çocuğum
Türkü kurtaran öndere inan
Söylemez yalan
Sen ol çocuğum
Tatil Bitti
Aman çocuk aman çocuk
Çekeceksin elbet zorluk
Kaç aydır hep evde kaldın
Sazdan düdük yapıp çaldın
Ağaçların gölgeleri
Yamaçların dereleri
Hem gönlünü eğlendirdin
Hem başını dinlendirdin
Fakat artık nerde o yaz
Rüzgarla la sallanan saz
Mavi deniz yanık kaval
Dertli çoban sakin sürü
Haydi artık derse yürü
Sağlıcakla kalın.
16 Nisan 2009 Perşembe
Mendek Otu Çorbası / Teşekkürler Dilek Hn.
Bu otu ilk defa geçen hafta birlikte çalıştığım arkadaşımın Banu'nun annesi Dilek Hn. ile Giresun'u ziyareti sırasında yaptığı telefon konuşmasında duydum. Eee Banu'da sağolsun benim otlara ve değişik yemeklere merakımı bildiği için annesinin İstanbul'a getirdiği otların bir bölümünü bana getirdi. Annesi Dilek Hn ile telefonda tarifi şöyle bir konuştuk ama ben birazda internette araştırma yaparak ve hafifçede değişiklik yaparak ( her zamanki gibi :-) ) dün akşam çorbayı pişirdim.Mendek otu genelde Giresun yöresinde bilenen bir ot .
Bu akşam tadına baktım ve ben beğendim , ama esas sınav yarın işte olacak . Öğle yemeği için götüreceğim bakalım yiyenler nasıl bulacak:-)Lafı uzatmadan tarifimize geçelim :-)
Malzemeler;
- 1 bağ mendek otu ( iyice yıkanıp doğranacak)
- 1 fincan pirinç
- 1 adet kuru soğan ( yemeklik doğranmış )
- 2 kibrit kutusu kadar kıyma
- 1 bardak et suyu ( bende olmadığı için kullanmadım )
- 1 su bardağı haşlanmış fasulye ( ben haşlanmış nohut kullandım )
- 2 yemek kaşığı tereyağı ( bu sıralarda kolestrol ile başım dertte , zeytinyağı kullandım )
- 2 fincan mısır unu
- tuz , kırmızıbiber ve su
Kaynayan suya ( et suyu varsa daha güzel olur ) doğranmış mendek otlarını atıp bir müddet haşlıyoruz. Bir müddet sonra topaklanmayacak şekilde karıştırarak mısır ununu ilave ediyoruz . Pirinçleride ekleyip suyu azalırsa su ilave ederek pirinçler pişene kadar kısık ateşte kaynatıyoruz.En son nohutu ilave edip ayrı bir tavada zeytinyağında pembeleşene kadar pişirdiğimiz biberini ve tuzunu kattığımız soğanları ve kıymayı çorbamızı ilave edip otlarımız pişene kadar kısık ateşte tutuyoruz ve çorbamızı hazır hale getiriyoruz.
Sağlıcakla kalın.
15 Nisan 2009 Çarşamba
Çilekli Tartolet - Sema Teyze'den
Uzun zamandır bekleyen tariflerden bir tanesi. Bu tarifi ve güzelliği sizlerle biran önce paylaşmak istedim ama araya çok şey girdi, sanırım birazcıkta benim tembelliğim :-).
Sema Teyze’yi yapmış olduğu Hamsili Ekmek’ten hatırlarsınız işte bu tablo gibi tartoletleride kendisi yaptı. “ Komşum fotoğrafını çekte siteden yayınlarsın “ dedi , bende onu hiç kırmadan dileğini yerine getiriyorum:-)
Kendisi de tarifi Emine Beder’in bir kitabından tatbik etmiş. Ellerine sağlık Sema Teyze harika olmuştu.
Bu arada gecenin 10.00 da uzak diyarlardan gelen bir ottan çorba pişiriyorum, çok yakın bir zamanda onu da sizlerle paylaşacağım.
Malzemeler;
Hamur:
- 2 yumurta sarısı
- 150 gram yumuşamış margarin
- 2,5 su bardağı un
- ½ su bardağı toz şeker
- ½ paket kabartma tozu
Krema:
- 1,5 su bardağı süt
- 2 çorba kaşığı un ( tepeleme )
- ½ su bardağı toz şeker
Üzeri;
- ½ kilo çilek
- ½ paket tart jölesi
Unun ortasına şeker, yumuşatılmış margarin, kabartma tozu ve yumurta sarılarını ekleyerek özlü bir hamur kıvamına gelene kadar yoğuruyoruz.
25–30 cm. çapındaki tart kalıbına ya da küçük tart kalıplarını margarin ile yağlayıp biraz un serpiyoruz ( slikon kalıplarda çok rahat oluyor ). Kapların dibine ve kenarlarına iyice hamuru yayıp, üzerinden çatal ile 7–8 yerinden deliyoruz ve önceden ısıtılmış olan 180 derecelik fırında rengi açık pembe olana kadar pişiriyoruz.
Krema için; sütü, unu ve şekeri karıştırarak ağır ateşte iyice göz göz olana kadar pişiriyoruz. Sonra mikser ile yarım dakika kadar çırpıp, soğuduktan sonra tartın üzerine yayıyoruz.
Üzerine kesilmiş çilekleri dileğimiz gibi yerleştirip tarife uygun hazırladığımız jöleyi en üstüne döküyoruz.
Sağlıcakla kalın.
12 Nisan 2009 Pazar
Blog Ödülleri için Oy Nasıl Verilir
İşte girmiş olduğum yarışmanın oy verme zaman başladı.
Beni izleyen ve oy vermek isteyen tüm arkadaşlarımdan aşağıda verdiğim linklere girip oylarıyla beni desteklemelerini rica ediyorum.
Her iki blogunlada oylamaya katıldım , böylece iki blogumuda kendi aralarında yarıştırıyorum:)
Kazanmak tabiki çok önemli ama sonçta kaç puanım olmuş diye bakmak bence daha heyecan verici :-))
http://2009.blogodulleri.com/blog/neseersoy
http://2009.blogodulleri.com/blog/neseersoy-neseersoy
Haydi sizlere kolay gelsin sağlıcakla kalın.
9 Nisan 2009 Perşembe
bö!2009 - Blog Ödülleri 2009
Şans eseri öğrenip son gününün son dakikasında katıldığım Blog Ödülleri 2009 'a aşağıda aldığım ileti ile başvurumun kabul edildiğini öğrendim .
Sanki şimdiden ödül kazanmış gibi oldum :-))
Bakalım ilerleyen günler ne gösterecek. Benim blogum bildiğiniz üzere çok amatör ve sadece doğaçlama olarak yazılarım ve tariflerim bulunuyor.
Tora tora tora! Neşe Ersoy,
bö!2009 için neseersoy-neseersoy blogunla yaptığın Yemek Blogları kategorisi başvurun onaylandı, seni şanslı.
Artık bu mutlu haberi dünyaya duyurabilirsin. :)
Oylama başladığında aldığın oy sayısını ve kategorideki durumunu da panelden görebileceksin.
Bir kere daha başarılar diliyoruz.
İyi olan kazansın! :)
bö!takımı
Aşağıda da web sayfasındaki açıklama bulunuyor , sanırım detaylar daha sonraki günlerde açıklanacak , ama ben şimdiden heycanlanıyorum :-)
Bakalım oylama ne şekilde olacak , detayları öğrenince sevgili arkadaşlarımında yardımlarını rica edeceğim :-))
Hoşgeldiniz,
İlk kez 2008 yılında düzenlediğimiz Blog Ödülleri'nde heyecan bu yıl da devam ediyor! 21 Mart'ta başlayan kayıt sürecinin ardından, sadece internet kullanıcılarının vereceği oylar ile, kategorisindeki en iyi bloglar seçilecek. Yarışma, 2 Mayıs Cumartesi günü gerçekleştireceğimiz Blog Konferansı'nın ardından ödül töreni ile son bulacak.
Türkiye'de sayıları 1.5 milyonu bulan bloglar, güçlü ve sürekli güncellenen içerikleri ile sadece sosyal medyanın değil aynı zamanda interaktif pazarlama iletişiminin de en önemli öğelerinden biri haline gelmiştir. Türk sosyal medyasının gelişimine ve bloglarda sürekli, kaliteli ve özgün içeriklerin artmasına katkıda bulunma amacıyla organize ettiğimiz Blog Ödülleri ile Türkiye'de internet sektörünün de ilerlemesine yardımcı olmayı hedefliyoruz.
Geçen yıl dereceye girenleri ve etkinlik fotoğraflarını görmek için 2008 Blog Ödülleri adresini ziyaret edebilirsiniz.
Sağlıcakla kalın.
5 Nisan 2009 Pazar
Pazar Kahvaltısı Ve Moda'da Bir Gezinti
Çok önemli olmasa bile şu sıralar bir dizi sağlık kontrolünden geçiyorum.Dün gittiğim doktor kalp ritmimi ölçmek için Holter taktı ve 24 saat boyunca canlı bomba gibi üzerimde kablolarla dolaştım:-) Neyse sabah o alet ile vedalaşıp kendisini sabah erkenden hastaneye teslim ettim .Sonuç yarın sabah belli olacak. Artık sistem çok ilerledi doktor bir telefon ile yanı başınızda oluyor sonuç için hastaneye gitmeye gerek kalmıyor. Tabi bunu şu anda çalıştığım ve özel sigortam olduğu için çok kolay telaffuz ediyorum , ilerde emekli olunca bakalım hangi sağlık sektörlerinden bu derece rahat yararlanacağım. Ne kötü değilmi yaş ilerledikçe işler daha güçleşecek:-(
Neyse konumuza dönelim ,eeee pazar sabahı erkenden evden çıkınca tekrar kahvaltı için eve girelecek değil dimi:-)
Dün Kadiköy'e bir kaç hafta sonra gideceğimiz Caveman adlı tek kişilik bir tiyatronun biletlerini almaya inmiştim ama epey erken gittiğim için bilet gişesi henüz açılmamıştı. Bende fırsat bilip Moda'ya doğru yürümeye başladım , hava o kadar güzeldiki yavaş yavaş havayı sindire sindire yürüdüm. Moda'ya geldiğimde oraya hiç kahvaltıya gitmediğimiz aklıma geldi , yürüşe sık sık geliriz ama nedense kahvaltı için hiç gelmediğimiz bir yerdir. Bu sebep ile en kısa zamanda bir pazar gelmeyi kafama koydum ve işte o pazar hemen ertesi gün oluverdi:-)
Sabah eşime istikamet Moda ileri deyince onunda hoşuna gitmedi diyemem çünkü sağ olsun kendisi dışarda yemeği pek bir sever:-)İşte bu kadar laftan sonra yukarıda fotoğrafta görünen Casa di Moda ' ya oturduk , aslında benim aklım yandaki Güverte'ydi ama orada yer olmayınca bu mekana girdik , ama pişmanda olmadık hani:-) Sadece çaylar kahvaltıdan epey önce geldi o kadar .
İlk başta yukarıdaki tabak gelince gözüme biraz az gelmedi değil hani :-)Ama içi ıspanaklı küçük börekten bahsetmeden geçemeyeğim , eşim bile sebze ile arası fazla olmamasına rağmen çok güzel deyip afiyet ile yedi.Son derece hafif ve hemen hemen hiç yağsız bir börekti , aslında hamurunu soracaktım ama unuttum.
Ama sonra ek olarak istediğimiz karışık ve gerçekten lezzetli omlet gelince hiçde az bir kahvaltı olmadığı ortaya çıktı:-) Omlette yok yoktu diyebilirim . Ben pek mantar tercih etmem ama mantarlar bile çok güzeldi , sanırım en çoğunu ben yedim :-)
Şimdi bu pasaklının kahvaltıda ne işi var demeyin , o benim yanıbaşımda durup melül melül bakışla tek tek salamları yiyen bir canavar :-) Öyle pasaklı olduğuna bakmayın çok şekerdi , bir kere bile miyav demedi hatta jambonun yarısını bile yemedi , sanırım sabah mama dağıtan teyzeler tarafından epey iyi doyurulmuş benim yanıma da üzerine bir iki dilim salam yemek için gelmiş bir hali vardı :-)
Kahvaltı ettiğimiz mekanın hemen yanıbaşındaki diğer mekandan bahsetmeden geçmem imkansız.Gençlik yıllarımızın vaz geçilmezi Moda'nın sembolü Kırıntı , özellike sosis tabağını çok severdim . Geçenlerde bir arkadaşımla geldik ama ben çok tok olduğum için sadece soda içtim maalesef o güzel sosisten yiyememiştim.Eminim gençlik yılları Kadiköy civarı ve Anadolu Yakasında geçmiş olanlar ve şu anda uzaklarda olanlar şimdi ahh ahh diyorlardır :-)
Kahvaltımızı bitirip gazetelerimiz okuduktan sonra şöyle azıcık yürüyelim dedik . Hava o kadar güzeldiki ne bunatıyor ne de üşütüyor , tam yürüyüş havası. Casa di Moda'dan çıkınca hemen karşımıza tarihi diyebileceğim Moda Çay Bahçesi çıktı . Bu mekanda çok hoşuma giden yerlerden bir tanesi pazar olduğu için epey kalabalıktı , buraya evden zeytin,peynir ve kahvaltılıklarınızı getirip yoldan da simitinizi alıp mis gibi çayınızı söyleyerek denize karşı harika hemde hesaplı kahvaltı yapabilirsiniz. Ayrıca yan yola kuralan tezgahlardan takılardan tutun , şallara hatta mutfak gereçlerine kadar hemen hemen herşeyden ihtiyacınız olanları alabilirsiniz de.
Şimdi bunlar nereden çıktı daldan dala atlıyor demeyin . Dün Kadiköy'den Moda'ya gelirken uzun zamandır girmediğim küçük bir müzik markete uğradım çok ayıp ama ismini tam hatırlayamıyorum , belki " Müzik Box " olabilir. Bir kaç sefer oraya gittiğimde çalışan çocuklar çok ilgilenmişlerdi ve bana seçtiğim ve onların önediklerini önce dinletip sonra satmışlardı. Bu seferde içeri girdiğimde çalan müzikler çok hoşuma gitti ve onlarında yardımı ile 2 tane CD aldım bir tanesi Vals ve Tangoların olduğu " Dance With Me " 2 CD den oluşuyor , diğeri ise Keman ve Piyano eşliğinde tamamen enstrumantal Türk Sanat Müziği eserleri.
İşte bu CD leri aldıktan sonra Moda Çay Bahçesine oturdum ve bir fincan kahve ile hem denizi seyrettim hemde CD lerin içeriklerini okudum .
Diğer iki CD ise son zamanlarda almış olduğum ve severek dinlediğim diğer albumler olduğu için sizlerle paylaşmak istedim. Bir tanesi uzun senelerdir takip ettiğim ve mümkün oldukça konserlerini kaçırmadığım İncesaz'ın son CD'si " Kalbimdeki Deniz" , diğeri ise gerçekten büyülü bir sesi olan Afrika kökenli İspanyol şarkıcı Buika'nın son CD si " Nina De Fuego", her ne kadar İspanyolca bilmesem bile İspanyol ve Latin ezgileri bana çok yakın geliyor.İşte son zamanlarda bende populer olan albümler bunlar ,eee hep yemek ve çevre bilgisi verecek değilim değilmi:-)
Yukarıdaki güzellikten Kadiköy ve Moda sokaklarında çokça bulunmakta , hemen hemen hepsi ya yaya kaldırımının hemen ortasında ya bankların gölgesinde ya da arabaların yanlarında yan gelip sere serpe yatıyorlar.Bugüne kadar hiç istiflerini bozupta yanlarından geçenlere baktıklarını görmedim.Hepsi çok tatlılar çookk. Hele birde iskelelerdekileri göreceksiniz , tam jeton alınan gişelerin önünde yatarlar ve jeton alanlar onları rahatsız etmemek için ( en azından benim gördüklerim ) uzanarak jetonlarını alırlar :-)Bu güzeller bence çevremizin canlılığı , onlara zalimce davrananlar ve katledenler için buraya maalesefki yazamayacağım düşüncelere ve laflara hakimim , sadece umarım onlarda aynı eziyeti görürler diyerek gene kibar bir şekilde bu konuyu kapatmak istiyorum.
Yolumuıza devam ederken karşımızdaki manzara müthiş , yukarıdaki fotoğraf Sarayburnu tarafına bakan uçsuz bucaksız bir mavilik.
Bu ise bir zamanlar uzun seneler yaşamış olduğum Adalar mazarasına hakim bir manzara. Deniz küçüklü büyüklü yelkenlilerle doluydu , hele birde güneş tam denizin üzerinde olduğundan size yazımla ya da fotoğraf ile o parlaklığı anlamam çok zor olacak , en iyisi siz önümüzdeki pazar hava güzel olursa ve de Moda'ya yakınsanız yakınen gözlemleyin:-)
İşte diğer bir güzellik Moda İskelesi , uzun seneler vapurlara hizmet vermiş ve şimdi de ziyaretçilerine hizmet veren denizin kokusunu ve güzelliğini içinizde yaşatacağınız güzel bir mekan.Ama maalesefki son senelerde Moda halkını ve müdavimlerini üzen bir gelişme ile alkollü içki yasağı getirilen ( sanki oraya gelen insanlar neyi nasıl içeceğini bilmeyen kişiler ve tek işimiz alkol yasağı getirmeye kalan durumdayız , neyse fazla konuşarak bu blogun sınırını aşmak istemiyorum) bir mekan haline geldi.
Arabaya doğru giderken senelerin dondurmacısı Ali Usta'nın önünden geçtik. Bu eski mekanında göstermeden bu yazımı sonlandırmak istemedim.
İşte böyle güzel bir pazar kahvaltısı ve gezisinden sonra ufak bir alışveriş ve külkedisi mutfağa girdi ve bir kaç zeytinyağlı yaparak yeni bir haftaya azda olsa hazırlandı :-)
Sağlıcakla kalın.
2 Nisan 2009 Perşembe
Hamsili Ekmek / Sema Teyzeden
Hamsinin sevdiğim çeşitlerinden bir tanesi ama bugüne kadar bana yapmak kısmet olmadı , belki de etrafımda gayet güzel yapanlar olduğu için :-)
Bu akşam çayına kayınvalidemler ve sevgili komşum hem de eşimin teyzesi Sema teyze bize geldi , ama eli hiç boş gelir mi :-). Akşam iş dönüşü ona uğrayıp 5–10 dakika sohbet edeyim derken bana yediremediği Hamsili Ekmeği de getirmeyi ihmal etmemiş. Aslına bakarsanız 5–10 dakikalık sohbet yaklaşık 1 saatten fazla sürdü, eşimin telefonu ile zorlada olsa eve inebildim, ee sohbet güzel bir şey :-).
Yemek yediğim içim tam anlamıyla tadına bakamadım ama ucundan azıcık tatmak bile lezzetine varmama yetti, harika bir lezzet olmuş, gene harikalar yaratmışsın Sema Teyze :-;)
Bu kadar bahsetme sonucu tarifine geçeyim, tarifi verirken ölçülü olarak vermedi ama ben olabilecek şekilde ölçülerini vereceğim, bence uygun ölçüler olacak ama göz kararı yapılabilecekte bir lezzet.
Malzemeler;
- 1 kilo hamsi ( kılçıkları çıkartılarak temizlenecek )
- 3 adet iri boy soğan yemeklik doğranacak
- 6-7 adet taze soğan ( küçük küçük doğranmış )
- 1 demet maydanoz
- 1 demet dereotu
- 1 demet pazı
- Bir miktar taze nane, yoksa 1 çorba kaşığı kuru nane
- 1 su bardağı zeytinyağı
- İstenildiği kadar tuz, karabiber, kırmızıbiber
- 1 kiloya yakın mısır unu
- Bir miktar tereyağı
Tuzla doğranmış pazı ve soğanları yoğurarak öldürüyoruz. Sonra tüm malzemeleri katıp çok az su ekleyerek balıklar parçalanmayacak şekilde yoğuruyoruz.
Yağlamış olduğumuz fırın tepsimize hafifçe bastırarak yayıyoruz, eğer kuruluk hissediyorsak biraz su ile üstünü düzleştiriyoruz. 170 derecede önceden ısıtılmış fırına vermeden üzerine küçük parçalar halinde tereyağlarını serpiştiriyoruz ve fırına veriyoruz. Üzeri kızarana kadar tutuyoruz.
Sağlıcakla kalın.
DÜNYA OTİZM VE FARKINDALIK AYI
Otizm nedir?
Günümüzde her 150 çocuktan birini etkileyerek, çocuklar arasında en hızlı yaygınlaşan nörolojik bozukluk olması ile dünya genelinde hızla yayılan bir hastalık olarak görülüyor…
Dünyada bu yıl şeker, kanser ve AIDS dahil olmak üzere bir çok hastalıktan daha fazla sayıda otizm teşhisi alınması öngörülüyor...İstatistikler genetik temelli olduğunu gösteriyor.
Çevresel faktörler de dahil olmak üzere, nedenlerinin bulunması için yoğun araştırmalar devam ediyor...Kesinlikle ülke, ırk, kültür ya da sosyo-ekonomik farklılık gözetmiyor…Bugün için bilinen en etkili tedavisi yoğun bireysel eğitim...
Dünya Otizm Farkındalık Ayı
2 Nisan, tüm dünyada otizm konusunda farkındalık yaratmak ve otizm ile ilgili sorunlara çözüm bulmak amacıyla, 2008 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Otizm Farkındalık Günü” (2nd April World Autism Awareness Day) olarak ilan edilmiştir. 2 Nisan’da başlayan “Otizm Farkındalık Ayı” çerçevesinde tüm dünyada otizmle ilgili araştırmaların teşvik edilmesi ve bilinirliğin artırılarak, erken teşhis ve tedavinin yaygınlaştırılması hedefleniyor.
- otizmli bir çocuk yada birey gördüğünüzde onu hareketlerinden ve eksik konuşmasından dolayı küçümsemeyin ve dışlamayın.
- onu aranıza alın ve yardımcı olmaya çalışın.
- otizm bir zeka yada psikoloji hastalığı değildir , bu konuda çocuklarınızı gelecek nesiller adına bilgilendirin.
OTİZM TANISI ALMIŞ ÜNLÜLER
Albert Einstein, 1879-1955, Alman/Amerikalı fizikçi
Isaac Newton, 1642-1727, İngiliz matematikçi ve fizikçi
Friedrich Nietzsche, 1844-1900, Alman filozof
Thomas Edison, 1847-1931, Amerikan mucit
Henry Ford, 1863-1947, Amerikalı sanayici
Hikari Oe, Japon besteci
Bhumi Jensen, Taylan prensi,
Stephen Wiltshire, İngiliz mimar
Caiseal Mor A Blessing and a Curse: Autism and Me’in yazarı, fantastik hikayeler en iyi satanlar arasında girmiştir, müzisyen ve sanatçıJ
ane Austen, 1775-1817, İngiliz romancı, Pride&Prejudice’ın yazarı
Béla Bartók, 1881-1945, Macar Bestec
iLudwig van Beethoven, 1770-1827, Alman/Viyanalı müzisyen
Anton Bruckner, 1824-1896, Avusturyalı Besteci
Emily Dickinson, 1830-1886, Amerikan şair
Oliver Heaviside, 1850-1925, İngiliz fizikçi
Thomas Jefferson, 1743-1826, Amerikan politikacı
Carl Jung, 1875-1961, İsviçreli psikoanalist
Franz Kafka, 1883-1924, Çek yazar
Wasily Kandinsky, 1866-1944, Rus/Fransız ressam
Charles Rennie Mackintosh, 1868-1928, İskoç mimar ve tasarımcı
Gustav Mahler, 1860-1911, Çek/Avusturyalı
Wolfgang Amadeus Mozart, 1756-1791, Avusturyalı besteci
George Bernard Shaw, 1856-1950, İrlandalı oyun yazarı,
Richard Strauss, 1864-1949, Alman besteci
Nikola Tesla, 1856-1943, Sırp/Amerikalı bilimadamı, elektrikli motorların muciti
Vincent Van Gogh, 1853-1890, Hollandalı ressam
Taylor Crowe, sanatçı ve avukat
Christopher Knowles, Amerikan şair
Jasmine O'Neill, Through the Eyes of Aliens yazarı
Birger Sellin, Alman yazar
Bu konuyla ilgili sevgili Sevil'in yazısını bende sayfamı ziyaret edenlerle kendisinin iznini almamış olmama rağmen paylaşmak istedim , ama buna memnun olacağından eminim.http://sevilaltunel.blogspot.com/
Kendisine duyarlılığından dolayı çok teşekkür ederim. Herkesin bu bilgilendirmeye destek olmasını dilerim.
Sağlıcakla kalın.
1 Nisan 2009 Çarşamba
Kakaolu Kek
Artık Pazar günleri kakaolu kek yapmam gelenek haline geldi. Eşimin haricinde keki bu kadar çok seven birisiyle karşılaşmadım, ama kek deyince içinde mutlaka kakao ya da çikolata olacak, yoksa o kek kekten sayılmaz :-).
Bu pazar günüde fotoğraftaki keki yaptım kendisine, ben şu ana kadar sadece 1 dilim yedim ,sanırım şimdi hemen hemen bitmiş durumda :-). Ama belirtmeden geçemeyeceğim çok lezzetli bir kek oldu, bir müddet bu tarifi kullanacağım.
Tarifi Oktay Usta’nın Mutfağından isimli yemek kitabından uyguladım ben kakaosunu biraz daha fazla tutup içine ve üzerine granül çikolata kullandım. Ayrıca Oktay Usta’nın tarifinde beyaz bölümü fazla kakaolu bölümü azdı ben mecburiyetten tam tersini uyguladım :-)
Malzemeler;
- 4 Yumurta
- 1,5 su bardağı toz şeker
- 1 su bardağı zeytinyağı
- 1 çay bardağı süt
- 1 paket kabartma tozu
- Aldığı kadar un ( ben yaklaşık 2 su bardağı koydum )
- 4 çorba kaşığı kadar kakao
- 2 çorba kaşığı granül çikolata
Yumurta ve şekeri krema kıvamına gelen kadar mikser ile çırpıyoruz. Yağı, sütü, unu ve kabartma tozunu ilave edip düşük hızda bir müddet karıştırıyoruz, kek hamurunun kıvamı tahin kıvamında olmalı.
Hazırladığımız harçtan bir su bardağı kadar ayırıp ger kalana kakao ve 1 çorba kaşığı kadar granül çikolata karıştırıyoruz.
Bu karışımı yağlanmış ve hafif unlanmış kek kalıbına döküp ( ben Borcam’ın dikdörtgen ince kek kalıbını kullandım ) üstüne, orta yerine ayırmış olduğumuz beyaz kek karışımını döküp en üstede granül çikolatalardan serpip 170 derecedeki önceden ısıtılmış fırında yaklaşık 40–45 dakika pişiriyoruz.
Sağlıcakla kalın.