27 Nisan 2008 Pazar

Zeytinyağlı Çiriş


Senede bir kere yapmış olduğum bir sebze türü. Bu sebzeyi 2 sene önce abim sayesinde tanıdım, kendiside değişik ot ve yiyeceklere meraklı olduğu için pazara gittiği zaman değişik ot ve yeşillikler bulursan al diye rica etmiştim, sağ olsun bana bu sebzeyi tanıştırmış oldu.

Çiriş Doğu Anadolu’da karlar eridikten sonra dağların eteklerinde kendiliğinden çıkan bir bitki. Nisan başı gibi çıkıp Mayıs ortasında mevsimi bitiyor. Özellikle Bingöl ve Erzurum’da sıkça pişirilen bir sebze. Bu sebzeyi yabani pırasa diye de adlandırıyorlarmış, ama ben tadını pek benzetemedim. Ayrıca Erzurum da mutlaka senede bir kere olsun şifa olsun diye yenirmiş. Bu bilgileri internet sitelerinden edinip sizlerle paylaşıyorum.

Kavurma, kıymalı ve zeytinyağlı olarak değişik şekillerde yapılıyor. Ben bu sefer zeytinyağlı denedim , ½ kilo kadar da dondurucumda saklıyorum onu da ilerleyen zamanlarda farklı pişirip gene sizlerle paylaşacağım.

Temizlerken kökleri tamamen kesilip tek tek sap kalacak şekilde yıkayıp pişime hazır hale getiriyoruz. Bu sefer abicim sağ olsun temizleyip yıkamış bana pişirmeye hazır halde verdi.
Bence sizde abinize sipariş verin :)

Malzemeler;

- ½ kilo çiriş ( kibrit boyunda doğranmış )
- 1 baş kuru soğan ( ay ay doğranmış )
- 1 domates ( kabukları soyulup doğranmış )
- 1 adet kesme şeker
- Tuz
- İstenildiği kadar zeytinyağı

Çirişi ve tüm malzemeleri karıştırıp hiç su koymadan düdüklüde yaklaşık düdüğü ötüp ocağı kıstıktan sonra 6 ya da 7 dakika kadar pişirip, soğuduktan sonra servise hazır hale getiriyoruz.

Sağlıcakla kalın.

Gliserinli El Kremi

Ellerimizde özellikle kış aylarında havanın ve suların çok soğuk olması sebebi ile kurumalar ve çatlamalar oluşur.

İş yerinden her elimi yıkayışımdan sonra mutlaka el kremi kullanıyorum , bunu evde uygulamak epey zor , özellikle mutfakta iş yapıyorsam elim çoğu zaman suyun içinde oluyor , ancak işimin tamamen bitiminde el kremimi sürüyorum.

Küçükken hatırlarım annem mutfak tezgahında bir şişede el kremi bulundurur ve sık sık kullanırdı. Geçenlerde arkadaşım Nursen gliserin ile yapılan bir el kreminden bahsedip , nasıl yapıldığını bilenimiz varmı diye sorarken annemin sürdüğü el kremi geldi aklıma , annem kendi kremini kendisi yapardı ve birden içinde gliserin olduğu da geldi aklıma . Hemen annemi aradım ve nasıl yaptığını tarif etmesini istedim , sevgili annem bir tarif verirken en ince ayrıntısına kadar anlatır ve daha sonrada oku bakıyım doğru yazmışsın der :) Ama bu sefer yazdırdığını okutmadı sadece tarifi verdi :)

- 1 şişe gliserin
- limon kolonyası ( gliserinin şişesi dolusu )
- limon suyu ( gliserinin şişesi dolusu )

Sonuçta 3 malzemeninde ölçüsü eşit olacak .
Bu üç malzemeyi daha büyük bir şişede iyice çalkalarak karıştırıyoruz. Kullanırken şişeyi çalkalayıp mercimek kadar elimize alıp, elimize iyice ovalarak yediriyoruz.

Sonuçta satın alınan kremler de tabiki ellerimizi bu tip çatlama ve kurumalardan koruyor , ama bu evde hazırlanmış ve zararlı herhangi bir madde içermeyen , daha önemlisi yıllarca annemin kulladığı doğal bir krem.

Bence denemekte fayda var.

Sağlıcakla kalın.


Not: Bu yazı ilk olarak 27/01/2008 tarihinde diğer blogumda yayınlanmıştır.

Annem'in Yavrucukları :-)

Ben küçükken tek katlı ve bahçe içinde bir evimiz vardı. Bahçemiz epey büyüktü, ön bahçede hemen hemen her çeşit çiçekler, koskocaman gül ağaçları, yoncalar ve büyük olmasa bile yazın içine girip oynadığımız, kırmızı balıkları ve nilüfer çiçeği olan bir havuzumuz vardı. Arka bahçede bir müştemilat ( küçük bir baraka ) ve sebzelerimiz bulunurdu. Ayrıca bahçenin her yerinde farklı farklı meyve ağaçları vardı, mesela ben çocukluğum boyunca hiç çarşı ya da pazardan vişne ve erik aldığımızı bilmem, üstelik komşularımıza bile dağıtırdık. Hatta bahçemizde bulunan zeytin ağacından toplanan zeytinlerle annem sele zeytini bile yapardı. Yazın tüm günü ( plaja gitmediğimiz zamanlarda :) ) ve akşamı bahçede havuz kenarında geçirirdik. Havuzumuzun fıskiyesi ve içinde abım tarafından yapılmış renkli ışıkları vardı, akşam olunca yemeğimizi yerken su sesi ve renkli ışıklar benim çok hoşuma giderdi. Tabi bu güzelliklerin yanında bazı dostlarımızda bizimle olurdu. Bu dostlarımız kedilerimiz :) ve bir müddet bizimle olan sevgili köpeğimiz Tomar, kendisi cins bir köpek değildi ama evin maskotuydu, ne yazık ki bir gün bahçeden kaçıp belediyenin bıraktığı zehirli yiyeceği yiyerek öldü :( , bu beni çok üzen olaylardan bir tanesi olarak hatıralarımda bulunur.

Tüm çocukluğum boyunca evimizden ve bahçemizden kedilerimiz hiç eksik olmadı , Sarman , Minnoş ve adını hatırlayamadıklarım. Ama en çok Minnoş'u hatırlıyorum duman renkliydi ve çok güzel gözleri vardı , hatta bir kere 4 tane yavrusu olmuştu ama doğanın kanunumu diyim o kadar koruma altına alıp cemekanda korumamıza rağmen erkek bir kedi toparlak yavruları boğarak öldürdü :( Neyse fazla karamsar olaylardan bahsetmeyim.

Hayvan sevgisi sanırım insana büyüklerinden geçer, çocuklar annelerinden ne görürse ya da hissederse aynen devam ederler. İşte benim için ve kızım içinde aynen bu böyle, kızım şimdi Veteriner Hekim olma yolunda. Annemin hayvan sevgisini anlatmam imkânsızdır ancak onu görmek ve onlar hakkında konuşurken dinleyerek anlayabilirsiniz. Şu an için annem 2 muhabbet ( birinin adı Çiko diğerinin yok ), 1 kanarya ve 1 kedi ( adı Serseri ama annem ona Oğlum der , ama adı gibi gerçekten serseri :)) ile çok yakından ilgilenmekte ve onlara tabir tam yerinde olarak çocuk gibi bakmaktadır. Zaten bahsederken de “ çocuklar “ diye bahseder :)

Geçen gün annemlere gittiğimde annem bana “ gel bak ben hayvan barınağı açtım “ dedi. İnanın buna inandım çünkü bu annemin kesinlikle yapabileceği bir şey. Ve beni mutfaktan içeri götürüp masanın üzerine sıraladığı fotoğrafta görünen zıp zıp zıplayan bu oyuncakların yanına götürerek “ işte barınağım” dedi ve “ her şeyin fotoğrafını çekiyorsun, bunlarında güzel bir fotoğraflarını çek ve sayfana koy “ dedi :). İşte ben de annemin dileğini yerine getiriyorum :)

Bunları yaşamak çok güzel, çünkü annemi onlar oyuncak olsalar bile çok mutlu görüyorum ve bana göre dünyanın en güzel şeyi yakınlarımı mutlu görmek. İnsan kendini mutlu hissettiği ve edebildiği sürece etrafınada aynı derecede olumlu elektriği verebilir. Sanıyorum ben bu güzel davranışı ya da düşünceyi annemden edinmişim.

Teşekkür ederim anneciğim.


Not: Bu yazı ilk olarak 23/01/2008 tarihinde diğer blogumda yayınlanmıştır.

Annemin Çiçekleri

Hemen hemen hepimizin annesinin çiçek merakı vardır. Benim annemde bu , merak üstü bir durum seyrediyor. Annem çiçekleriyle insan gibi konuşup , hallerini hatırlarını sorup her sabah onlara ve dışarıdaki tüm tabiata “ günaydın ” der.

Biz ise her sabah işe gitmek için yarı baygın göz ile yataktan kalkıp , işte yine bir iş günü diye hayıflarınız , etrafımızda çoktan uyanmış olan tabiat için bırakın bir söz söylemeyi , uyandığının bile farkına varmayız. Çünkü bizler için bu gayet doğal bir olaydır. Tabiatın uyandığının değil sabah olduğunun farkındayızdır sadece.

Ama annemin bu tavrından sonra bende ( itiraf ediyorum her zaman değil ) dikkat etmeye , en azından işe giderken etrafımızı saran yeşillik , deniz ve genel olarak doğaya hayranlıkla bakmaya başladım . Ama biliyorum annem gibi olmam çok zor.

Dün akşam annemlerde yemekteydik . Genelde çiçekleri ve iki adet muhabbet kuşu kafesi salonda yemek masasının üzerinde bulunur ( çünkü annem için onlar çok değerlidir ) . Akşam sofrayı hazırlarken çiçeklerinin bir kısmını küçük bir masanın üzerine aldım , ama ben onları alırken annem sürekli “ dikkat et şimdi düşecek , ay yaprakları , çiçekleri kırılacak “ gibi laflar sarf etti :) . Karşıdan bakınca tablo gibi görünüyorlardı. Hemen fotoğraf makinesini çantamdan çıkarıp ( bizimkiler bilir makinem genelde aile ve arkadaş toplantılarında hep yanımdadır ) fotoğraflarını çektim. İçlerinden bir tanesini de sizlerle paylaşmak istedim.

Ne kadar güzeller değil mi ? İşte sevgi ile büyüyen her şey bu kadar güzel olur.

Birbirimizi sevmekten hiç vaz geçmeyelim.

Sağlıcakla kalın.


Not: Bu yazı ilk olarak diğer blogumda 02/12/2008 tarihinde yayınlanmıştır.

UNUTULMAYAN SÖZLER :-)

İşteeee geldik en güzel bölüme , annem bana bu sözleri kesinlikle yazmamam konusunda çok ısrarcı oldu ama ben bunları herkes ile paylaşmak istedim :)

Eminim içlerinden bazılarını sizlerde biliyorsunuzdur.

Şunu da iletmeden geçemeyeceğim özellikle bir söz var ki sevgili arkadaşım Özlem sürekli kullanır :), sıra o söze gelince belirteceğim.

- Sen beni öldü de gördün soldu da gördün


İşte bu laf annem tarafından gençlik ve şıklık günlerinin anılması sırasında söylenir. Ama şunu iletmem lazım annem tabi yaş olarak ilerledi ama görüntü ve şıklık olarak yaşıtlarına taş çıkartır :)

- Dilim senden çekerim zulüm

Bu Özlem’in dilinden düşürmediği bir sözdür , özellikle bu sözü boş bulunup bizi yemeğe davetttiği ve bizimde hemen kabul ettiğimiz zaman tekrarlar. Her defasında “ Pakize teyzem ne güzel de söylemiş “ der :)Ama sonuç değişmez biz gene gideriz , sonuçta davet geri çevrilmez ayıptır :)

- Çık kapıdan zamkinoz

Bu sözü annem biz küçükken söylerdi . Annem bunu söylerken bende kapıdan çıkmak isterdim hemen ve çok hoşuma giderdi :)

- Mişik taşıktan kirkende don yağını kaçırkan

Aslında Tatar değiliz ama bu sözü annem nedense tekerleme gibi söylerdi , hiç aklımdan çıkmamış. Açıklaması “ kedi pencereden girip don yağını kaçırmış “ Belki içinizde devamını ya da başını bilen vardır ve bana yazar :) Bu sözü her duyduğumda kikir kikir gülerdim ve annemde hep söylerdi. Hatta geçenlerde bu yazıları toparlarken kendisine hatırlattım “ aaa onu damı yazacaksın “ dedi , tabi bende “ elbette yazacağım “ dedim :)

- Bir dostluk kaldı

Annem şu ana kadar karşılaştığım yemek yedirme ustası olan insanların en başında gelir. Her yemeğe gittiğimiz zaman bir yorgunluk olur . Çünkü kendisi “ hadi biraz daha” demekten bense “anne istenirse alınır” demekten yorgun düşeriz :)Ama sonunda tencerenin dibinde kalan , aslında 1 kişinin doyabileceği miktarı , “ bir dostluk kaldı , azıcık kaldı “ diye hepimize paylaştırır :)

- Kullanamadığım akıl

Biraz önce annem ile konuştum , yazılarımı okumuş “ sen ne yaptın şimdi bana gülecekler “ dedi :) ben de “ gülerlerse gülsünler , ben sevdiğim şeyleri yazdım” dedim :) Bu arada tabiki bana yukarıdaki sözünü de hatırlatmadan geçemedi:) Annem bu lafı çok sıkça kullanır , özellikle müzikten konu açılınca “ ah kullanamadığım akıl , keşke ud çalsaydım “ der ve bunu başkaları izler. Eminim bizlerinde bu sözü kullandığımız epeyce yer mevcuttur. ( 27/11/2007 )

- Yettiğine yetiyorsun yetmediğine pabucunu atıyorsun

Ya işte en sevdiğim söz :) ben de bunu sık sık kullanırım , ama ben kendime uyarlayarak söylerim bazende :) ( 29/11/2007 )


- Samut sumut ne gül ne somurt

Bunu annemden dün duydum ilk defa , demekki daha duyacağımız yeni sözlerde olacak :)
Bunun açıklaması ne diye sorunca , annem şu şekilde bir açıklama getirdi “ sana yapılan bir harekete cevap vermek yerine hiç renk vermeden , aldırmadan durmak “ . Belkide gereksiz insanlarla muhattap olmamak için yapılması gereken en güzel şey. ( 02/12/2007 )


- Hıfzı lisan selamettir insan

Söylenecek sözlere çok dikkat etmek lazım , böyle olduğu takdirde ağrısız ve kaygısız bir şekilde hayata devam edilir. ( 02/12/2007 )

Evet şimdilik bu kadar , ama kısa zaman sonra eklemeler yapacağım :)

Sağlıcakla kalın.

Not: Bu yazının başlangıcı ilk olarak diğer blogumda 25/11/2008 tarihinde olmuştur.

ARI

İşte bu da annemin , kızım ve yeğenim tarafından bir araya geldiğimizden bir ağızdan söylenen şiiri :)

ARI

Arı sen hep uçarsın
Oh ne rahat yaşarsın
Hürsün ama pek hürsün
Ne hocan var ne dersin
Bir düşüncen yok senin ki
Keyfini kaçırırsın

Çocuk fikrin pek yanlış
Tatlı baldan balmumu
Yapan benim duydunmu

Sağlıcakla kalın.


Not: Bu yazı ilk olarak 25/11/2008 tarihinde diğer blogumda yayınlanmıştır.

KAR

İşte sevgili annemin kulaklarımdan halen silinmeyen Kar şiiri.

Sizlerde annelerinize sorun eminim onlarda biliyorlardır , çünkü bir gün ben bu şiirden bahsederken canım arkadaşım Nursen’de hatırladığını ve annesinin söylediğinden bahsetmişti.

Belki bu şiir ile annenizin hatıralarını ve çocukluğunu canladırıp onu mutlu ederseniz .

KAR
Lapa lapa kar yağdı
Bahçe bütün ak oldu
Dersten çıkan çocuklar
Karlı bahçeye doldu

Koşuşarak yerlerden
Avuçla kar kaptılar
Kapının yanına
Bir kardan adam yaptılar
Öyle küçük değil şişman kocaman adamKarşıdan gören korkak o kadar yaman adam

Kısa bacakları var
Yusyuvarlak karnı var
Kucaklayacak gibi açılmış koca kollar

Bir de kafa koydular büyük bir kar topundan
Bakın gerçekten adam başkamıdır hiç bundan

Gözleri iki kömür bakıyor aval aval
Geniş ağzında çubuk uzunca kırık bir dal
Vücudunun her yanı kar dolu avuç avuç
Yalnız burun yerine konmuş kırmızı havuç
Süslemiş başındaki saksıdan şapka onu
Bir süpürge sapıdır elindeki bastonu

Bu kocaman adamın eti kar kemiği kar
İyisimi çocuklar güneş kıymadan buna
Geliniz hep beraber tutalım şişkoyu kar topuna.

Sağlıcakla kalın.


Not: Bu yazı ilk olarak 25/11/2008 traihinde diğer blogumda yayınlanmıştır.

Canım

İnsanların kadın olsun erkek olsun en önemli varlıkları kimlerdir ; anne ve babaları.

Aslına bakarsanız babalara haksızlık etmek istemem ama önceliği her zaman anneler alır , sanırım büyük çoğunluk bu konuda bana katılacaktır.

Bu konuyu savunmamın en büyük delili anneme olan bağlılığım ve kızımın bana olan tavrı ve duyguları diyebilirim.

Annem tüm çocukluğumuz boyunca ve daha sonra her zaman olmasa bile aklına geldikçe ilkokulda öğrenmiş olduğu şarkı , şiir ve hikayeleri bana ve ağabeyime söyler ve anlatırdı .
Bu olay daha sonra ben ve ağabeyimle sınırlı kalmadı yeğenim ve kızıma söylemesi ve anlamasıyla devam etti . İnanın onlarda bizler kadar keyif alarak dinlediler , halende beraber olduğumuz zaman bazılarını hep bir ağızdan söyleriz :)

Bu sayfalarda sizlerle işte annemin tüm çocukluğumuz boyunca bizlere anlattığı ve söylediği birkaç şarkı, şiir ve hikayelerden örenekler vereceğim. Ayrıca herkesin olduğu gibi benimde annemin kendine mahsus bazı lafları vardır , onları da sizinle paylaşacağım.

Anneciğim seni çok seviyorum , iyiki varsın .


Not : Bu yazı diğer blogumda 25/11/2008 tarihinde yayınlanmıştır.

Yoğurtlu Pirinç Çorbası

Bu çorbayı tam 5 dakikada yaptım 10 dakikada kaynattım toplam 15 dakikada sofraya geldi.
Nasıl mı? Tabiî ki kalan pilavı değerlendirerek :)

Malzemeler;

- 1 kâse daha önceden pişmiş ve yenmeyip artmış olan pilav ( pilav yoksa pirinci haşlayıp yapabilirsiniz)
- 3 dolu çorba kaşığı yoğurt
- 1 çorba kaşığı un
- 1 yumurta
- 1 tatlı kaşığı kadar tereyağı
- 1 su bardağı su
- Nane ve kırmızıbiber

Yoğurt, un, su ve yumurtayı bir kavanozda ya da karıştırıcıda bir müddet karıştırıyoruz. Daha sonra pilavımızın üzerine döküp 10 dakika kadar ara ara karıştırarak kaynatıyoruz, içine tereyağını ekleyip tenceremizin kapağını kapatıp bir müddet dinlendiriyoruz.


Servis sırasında tereyağında kırmızıbiber ve nane yakıp çorbanın üzerine gezdirebilirsiniz ya da yağsız olarak baharatları ekleyebilirsiniz.

Sağlıcakla kalın.


Not: Bu tarif ilk olarak 06/04/2008 tarihinde diğer blogumda yayınlanmıştır.

Banu'nun Uydurma Çorbası

İşte sevgili arkadaşım Banu’nun yapmış olduğu ve bizlerle paylaştığı güzel bir çorba tarifi. Banu’cum sende benim gibisin, keşke aynı şehirde olsaydık bu uydurma yemeklerle ne sofralar kurardık :) . Ellerine sağlık canım.
Aynen Banu'nun tarifi gönderdiği şekilde yayınlıyorum.

Uydurma bir çorba yaptım geçen akşam. Sonucu güzel oldu. Dolapta duran ve bana bakan sebzelerden yaptım.
1 kabak
1 havuç
1 patates
2 küçük boy domates
1 kaşık pirinç
2 kaşık un
Çok az sıvı yağ
Tuz, karabiber, kırmızı toz biber, kuru nane
1 yumurta
1 limon
Arzuya göre 1 çay kaşığı tereyağı ( ben ekledim)

Kabak, havuç, domates, patatesi rendeledim. Tencerede yağda unu kavurup su ekledim. Rendelenmiş sebzelerimi ve pirinci koyup, tuz, kara ve kırmızıbiberleri ekledim. Sonrada 1 çay kaşığı tereyağı. Çorba pişince yumurta ve limonu terbiye edip çorbaya kattım. Naneyi ekleyip biraz daha pişirdim. Afiyet oldu :) Eşim bayıldı.
Banu


Sağlıcakla kalın.

Not: İlk olarak 23/03/2008 tarihinde diğer blogumda yayınlanmıştır.

Banu'nun Bol Sebzeli Tavuklu Çorbası


Canım arkadaşım Banu’cum gene çok güzel bir çorba tarifi gönderdi, aynen onun yazımı ile sizlere sunuyorum. Ellerine sağlık canımcım.

Hayatım bu benim tavuklu, bol sebzeli çorbam. Amerikadayken haberlerde duymuştum; sebzeli, baharatlı tavuk çorbaları kışın soğuk algınlığında en az ilaçlar kadar etkiliymiş. Ben de bu tarz çorbaya gidebilecek bütün sebzeleri koyuyorum.

Haşlanmış, didiklenmiş ve istenildiği kadar tavuk eti
Tavuk suyu
1 orta boy kuru soğan
1 patates
1 havuç
Yarım brokoli
5–6 tane bürüksel lahanası
1 kaşık un
1 yumurta sarısı
1 limon
Göz kararı erişte ya da tel şehriye
Tuz, karabiber, sıvı yağ

Tencerede sıvı yağda 1 kaşık un eritilir yavaş yavaş tavuk suyu dökülür. Un iyice eriyince çok küçük küp şeklinde doğranmış havuç, patates ve peşinden küçük doğranmış brokoli,1 bütün soğan ( pişince atıyorum, vitamini için koyuyorum çorbaya) ve önce ortadan uzunlamasına sonrada ay gibi doğranmış bürüksel lahanaları ekleyin.Sebzeler biraz pişince erişte ve önceden pişirilip didiklenmiş tavuk etlerini ekleyin.Tuz ve karabiber koyun.Eriştelerde pişince 1 yumurta sarısını ve 1 limonu terbiye yapıp çorbaya katın 10 dakika daha kısık ateşte pişirin.

Afiyet olsun.

Sağlıcakla kalın.

Not: İlk olarak diğer blogumda 28/02/2008 tarihinde yayınlanmıştır.

Banu'nun Pırasa Çorbası



Canım arkadaşım Banu’cuğumun yeni bir tarifi. Canım ellerine sağlık çok güzel görüyor, en kısa zamanda bende yapacağım.
Banu’nun anlatımıyla sunuyorum;

Hazırlaması çok kolay ve çok besleyici bir çorba.

Malzemeler;

—2 adet bütün pırasa
—2 adet orta boy havuç
—2 kaşık pirinç
—1bütün kuru soğan
—1 kaşık un
—1 yumurta sarısı
—1 limon
—Varsa et suyu
—Tuz, karabiber, sıvı yağ
( pırasa ve havucu istediğiniz miktarda koyabilirsiniz)

Önce pırasaları uzunlamasına, sonrada çok ince olarak ay şeklinde keselim. Havuçları rendeleyelim. Bir tenceredeki sıvı yağda 1 kaşık unu top top olmayacak şekilde karıştıralım. İstediğimiz kadar suyunu koyup, pırasa, havuç, bütün soğan, pirinci atalım. Tuz, karabiber ekleyelim.(Soğanı vitamin versin diye koyup, sonradan atıyorum.) Çorba pişince, yumurta sarısını, 1 limon suyuyla terbiye yapıp, çorbanın içine katıp
5–10 dk daha pişirelim. Afiyet olsun.

Sağlıcakla kalın.
Not: Bu tarif 25/02/2008 tarihinde diğer blogumda ilk olarak yayınlanmıştır.

Çatal Çorba


Bu çorba sevgili annemin biz çocukken sürekli yaptığı ve tadına halen doyamadığımız bir çorbadır.
Neden adı Çatal Çorba'dır bilmiyorum , itiraf edeyim hiçde merak etmedim.
Benim için anne yemeklerinden birisi olduğu için halen dahi annemin yapmasını yeğlerim , ama geçen gün " artık seninde bunu yapma zamanın geldi , hep ben hep ben olmaz " dedi :) , bu lafımı okuyunca üzülecek çünkü annem tam bir pişirme bir o kadar da yedirme ustasıdır :) .
Hiçbir zaman elinden yaptığı bir yemeği azıcık yiyerek kurtulamazsınız , az yemek için ancak evden kaçmanız gerekir , anlayacağınız yedirmeyi çok ama çok sever :).

Kısaca tarifi ; ( bu tarif annemim dilinden aynen aktarılmıştır :) )

- 1 çay bardağı yeşil mercimek
- 1 çay bardağı buğday yarması ( aşurelik buğdayın kırığı , bu bulunamazsa pirinçte konabilir )

Yeşil mercimek ve yarma iyice ovularak yıkanır . Ayrı ayrı kaplarda mercimek ve yarmayı diş diş oluncaya kadar pişir ( yani tam pişsin ) ve birbirine kat ( haşlama suyunu dökme , çorbanın suyu olacak ). Haşlanıp pişen mercimek ve yarmanın içine 1 çay bardağı daha önceden haşlanmış olan nohutu kat ( annemin her zaman dondurucusunda çorbalar ve pilav için dondurulmuş nohutu bulunduğu için , ayrıca nohutu haşla diye belirtmiyor :))
Ayrı bir tencerede 1,5 çorba kaşığı tereyağında yemeklik olarak doğranmış 1 ortaboy soğanı kavur , içine çok az salça koy ve bir avuç büyüklüğünde kıymayı da bu kavrulmuş soğana ve salçaya ilave edip kavurmaya devam et. Sonra 2 tatlı kaşığı kuru nane ilave et ocağı kapat ve tahta kaşık ile karıştır.
Daha sonra bu kıymalı karışımı diğer tencerede sulu olarak bekleyen mercimek, yarma ve nohuta ekle.
Çorba tabaklarına koyup servis yaparken arzuya göre kırmızı biberli yağ yapabilirsiniz.

Afiyet şeker olsun

Sağlıcakla kalın
Not: Bu tarif 23/02/2008 traihinde diğer blogumda yayınlanmıştır.

Tavuk Suyuna Şehriye Çorbası

Bu çorbayı canım kızım yaptı. Okulu açılmasına rağmen ara tatilde gelemediği için bir haftalığına geldi ,ama ne yazık ki bir hafta bugün doluyor ve bu gece artık okuluna dönmek zorunda:(
Neyse artık kısa bir zaman sonra ben giderim, zaten ev arkadaşıyla anneler gidince çok mutlu oluyorlar, en azından yemek hazırlama, bulaşık ve temizlik dertleri kalmıyor, değil mi kızlar ?:)
Kızım diye demiyorum ama gerçekten çok lezzetli olmuştu. Ellerine sağlık canımmm.

Malzemeler;

- 1/2 litre civarında tavuk suyu
- 1,5 avuç kadar arpa şehriye
- 1 parça haşlanmış tavuk parçası
- 2 yemek kaşığı domates püresi
- Tuz

Tavuk suyuna tavukları küçük parçalara ayırıp koyuyoruz, içine tuz ve domates püresini ekleyip kaynamaya bırakıyoruz. Kaynayınca şehriyemizi ilave edip pişirmeye başlıyoruz. Eğer şehriye tavuk suyuna fazla geldiyse kaynar su ilave edebiliriz.

Sağlıcakla kalın.


Not: Bu tarif ilk olarak 19/02/2008 tarihinde diğer blogumda yayınlanmıştır.

Mantı Çorbası

Bu hafta yapmış olduğum çorba tamamen doğaçlama, yani eşimin değimiyle “ gene ne uydurdun " yemeği :)
Evde olan malzemelerden lezzetli bir tat ortaya çıkartmak istedim, aslında yaparken nasıl olur diye düşündüm ama tadına bakınca gerçekten çok beğendim, deneyin sizde beğeneceksiniz :)

Malzemeler;


- 1 ölçü küçük Kayseri mantısı ( ben çorba kâsesini ölçü olarak aldım )
- 1 ölçü haşlanmış nohut ( ölçü mantı ile aynı )
- 1 baş rondodan geçirilmiş soğan
- 1 diş rendelenmiş sarımsak
- 2 çorba kaşığı domates rendesi
- 50 gr. kadar kıyma
- 1 kibrit kutusu kadar tereyağı
- İstenildiği kadar tuz ve kırmızıbiber

Soğanı ve sarımsağı tereyağında iyice yumuşayana kadar pişiriyoruz. Kıyma ve domates rendesini ekleyip kıymalar pişene kadar kapağı kapalı olarak tutuyoruz. Mantıları ve tuzu ilave edip suyunu koyuyoruz, mantılar pişme kıvamına gelince haşlanmış nohutları da ekliyoruz ve bir taşım daha kaynatıyoruz ( su isteğe göre ayarlanmalıdır ) .

Servis sırasında çorbamıza kırmızıbiber ekiyoruz.

Sağlıcakla kalın.


Not: Bu tarifi ilk olarak diğer blogumda 03/02/2008 tarihinde yayınladım

Kremalı Kabak Çorbası

Arkadaşım Canan’nın doğum günüm sebebi ile hediye ettiği Akdeniz Mutfağı’ndan zengin tarifler veren yemek kitabından esinlenerek yapmış olduğum bir çorba. Tabiî ki her zamanki gibi bu çorbada benim eklemelerim mevcut :)
Bugün bahsettiğim yemek kitabını iyice inceledim ve yakın zamanda yapmak için bazı tarifleri işaretledim, yaptıkça sizlerle paylaşacağım. Kitabım gerçekten çok güzel ve değişik, Akdeniz ülkelerinin değişik tadlarının bir arada toplandığı bir hazine gibi, sevgili Canan benim yemek yapma merakımı bildiği için çok güzel bir hediye seçmiş, teşekkür ederim.
Artık çorbamın tarifine geçeyim değil mi ? :)

Malzemeler;


- 2 adet dolmalık kabak
- 1 baş soğan ( rondodan geçirilmiş )
- 2 diş sarımsak ( ikiye bölünmüş )
- 1 çorba kaşığı un
- 1 kibrit kutusu kadar tereyağı
- 1 çorba kaşığı zeytinyağı
- ½ paket krema
- tuz ve nane

Soğan ve sarımsağı tereyağında ve zeytinyağında kavuruyoruz. Kavurma işleminden sonra unu ekleyip hemen su ilave ederek karıştırmaya devam ediyoruz ve unu bir müddet pişiriyoruz. Yıkayıp fakat kabuklarını soymadan halka halka yaptığımız kabakları da ekleyip ,tuzunu ilave edip biraz daha su ilave edip kabaklar yumuşayana kadar kısık ateşte pişiriyoruz. Pişme işleminden sonra blenderden geçirip eziyoruz. Ezilmiş çorbamıza ½ paket kremayı katıp bir taşım kaynatıp ocağı kapatıyoruz.

Servis sırasında kâsemize kuru nane serpiştiriyoruz.

Sağlıcakla kalın.


Not: Bu tarifi ilk olarak diğer blogumda 28/01/2008 tarihinde yayınladım.

Sütlü Mısır Çorbası

Dün akşam ne çeşit çorba yapabilirim derken birden bir ışık belirdi :), bu ışık genelde bende hep belirir :) Aklıma kereviz çorbası geldi ama evde kereviz yoktu, aslında patates ile de yapabilirdim ama “ neden mısır ile olmasın “ diye aklımdan geçti ve denemeye karar verdim.

Epey zaman önce sevgili arkadaşım Nursen’nin vermiş olduğu yarma mısırları lazım olur diye haşlayıp dondurucuya koymuştum. Ve sakla samanı gelir zamanı atasözü hemen hayata geçmiş oldu :) ( ben mısır yarmasını Kadıköy Çarşı’sında yufka ve tahıl ürünleri satan dükkânlarda gördüm, bilginize )

Eşim yaptıktan sonra “ nasıl yani mısır çorbası mı?? “ dedi, ama bu akşam yiyince “ gerçekten çok güzel olmuş “ diye fikrini belirtti :) Bence sizde deneyin beğeneceksiniz.

Aslında yapımı ve malzemeler mısır hariç aynen daha önce tarifini verdiğim sütlü kereviz çorbası gibi ama ben gene de bilgileri tazelemek adına malzeme ve tarifi veriyorum :)

Malzemeler;

- 1 su bardağı haşlanmış mısır yarması
- 1 baş soğan ( rondodan geçirilmiş )
- 1 diş sarımsak
- 1 çorba kaşığı un
- 1 litreye yakın süt
- 1 çorba kaşığı kadar tereyağı
- Tuz

Rondoda çekilmiş soğanları tereyağında pembeleşene kadar kavuruyoruz ( rengi hafif koyulaşırsa çorbanın içinde görüntüsü güzel oluyor ) . Haşlanmış mısırları soğanlara katıp ½ litre kadar sütü de ilave ederek bir müddet ara sıra karıştırarak kaynatıyoruz. Bir kabın içinde unu biraz süt ile açıyoruz ve içine 1 diş sarımsak rendeleyip karıştırıyoruz. Bu karışımı kaynayan çorbanın içine döküp kalan sütü ve tuzunu ilave edip karıştırarak pişiriyoruz.


Çok kısa zamanda kıvamı bulup servise hazır hale gelecektir.Üzerine kırmızıbiber serpip servis yapabilirsiniz.

Sağlıcakla kalın.


Not: Bu tarifi ilk olarak 23/01/2008 tarihinde diğer blogumda yayınladım.

Süzme Mercimek Çorbası


Sanırım hemen hemen herkesin çok sevdiği çorbaların başında gelir.
Yapımı son derece zahmetsiz ve pratik olan bir çorba

Malzemeler;

- 1 su bardağı kırmızı mercimek
- 1 adet patates
- 1 adet kuru soğan
- 1 çorba kaşığı pirinç
- 1 adet havuç ( ben bu sefer koymadım )
- Arzuya göre 2 diş sarımsakta konabilir
- 1 kibrit kutusu kadar tereyağı
- Tuz

Yıkanmış mercimekleri, birkaç parçaya bölünmüş patatesi, havucu, soğanı, pirinci, tereyağını ve tuzunu bir tencereye koyuyoruz. Üzerinden 2 parmak çıkacak şekilde suyunu ilave edip tencerenin kapağını tam kapatmadan kısık ateşte pişirmeye başlıyoruz. Belli bir süre sonra mercimekler şişip suyu çekeceği için sıcak su ilave etmemiz gerekiyor, bu sebep ile ara sıra kontrol etmemiz gerekmektedir.
Tüm malzemelerimiz pişince, çorbamızı parçalayıcı yardımı ile süzülmüş kıvama getiriyoruz ( aslında tel süzgeçten geçirmek daha iyi olabilir ama ben hazır teknolojik aletler varken kullanmaktan yanayım :) )

Sağlıcakla kalın.
Not: Bu tarif 13/01/2008 tarihinde ilk olarak diğer blogumda yayınlanmıştır.

Terbiyeli İşkembe Çorbası

Yılbaşı gecesi arkadaşlarımızdaydık ve arkadaşımın komşusu gecenin ilerleyen saatlerinde içmemiz için bizlere işkembe çorbası yapmış. Ellerine sağlık çok güzel olmuştu. Kendisini görüp direk tarifini alamadım ama klasik olarak bilinen bir tarifi sizlerle paylaşmak istedim.

Gecenin ilerleyen hatta sabaha karşı vakitlerinde özellikle Fenerbahçe İşkembesi’ndeki tuzlamanın tadından bahsetmeden de geçemeyeceğim, gerçekten muhteşem. Belkide o saate çok acıkmış olduğumuz için bize öyle geliyor :)

Malzemeler;
500 Gr dana ya da koyun işkembe2 Çorba kaşığı margarin2 Çorba kaşığı unTerbiye için3 Adet yumurta3 Kahve fincanı sirke6 Diş sarımsak1 Adet limonKırmızıbiberTuz

Hadi yapalım;

İşkembeyi temizleyin. Derin bir tencereye bolca su, tuz ve temizlenmiş işkembeyi koyup orta ateşte kaynamaya bırakın. Su kaynamaya başlayınca tencerenin kapağını açık bırakıp bir kepçe yardımı ile üzerindeki köpükleri alın.
Köpükler kesilince tencerenin kapağını kapatıp işkembeler pişinceye kadar kaynatın. (Düdüklü tencerede daha kısa sürede pişirebilirsiniz)İşkembeler pişince tencereden alıp, küçük küçük parçalara ayırın. Başka bir tencerede bir çorba kaşığı yağ ile unu yakmadan kavurun.
Daha sonra işkembe suyunu yavaş yavaş ilave ederek un ve yağa karıştırın. Bir iki dakika kaynadıktan sonra işkembeleri ilave edin. Çorba tekrar kaynamaya başladığında terbiyesini koyun.
Bir dakika daha kaynatıp ateşten alın. Kalan bir çorba kaşığı yağ ile kırmızıbiberi tavada hafifçe yakıp çorbanın üzerinde gezdirin.
Sarımsaklı sirke ile servis yapın.

TERBİYENİN YAPILIŞI; Derin bir kabın içerisinde üç yumurta sarısı ve bir limonun suyunu iyice karıştırın. Daha sonra kaynamakta olan çorbaya ilave edip bir dakika kaynatın. Fazla kaynatırsanız çorbanın terbiyesi kesilir.

Sağlıcakla kalın.


Not: Bu tarif ilk olarak diğer blogumda 03/01/2008 tarihinde yayınlanmıştır.

25 Nisan 2008 Cuma

Yumurtalı Pazı Kavurması

Pazının her türlüsünü severim. Hem kolay pişen hem de lezzetli bir sebze. Hafta ortasında aldığım bir demet pazıyı ancak bugün pişirebildim. Saplarından kendime göre 1 tabak çıkacak şekilde zeytinyağlı yaptım geri kalanını da tarifini vereceğim fotoğrafta gördüğünüz yumurtalı kavurma haline getirip pazar akşamı için hazırladım. Bu arada bitti bile :)

Malzemeler;

- 1 demet pazının yaprak kısımları ( sapları da konabilir )
- 1 büyük boy kuru soğan ( rondoda çekilmiş )
- 1 çorba kaşığı kadar zeytinyağı
- 1 tatlı kaşığı kırmızıbiber ( acıyı isteğinize göre ayarlayınız )
- İstenildiği kadar tuz
- 2 adet yumurta

Rondoda çekilmiş soğanları zeytinyağında yumuşayana kadar pişiriyoruz. Soğanların üzerine doğrayıp yıkadığımız pazıyı, kırmızıbiberi ve tuzu ilave edip hafifçe karıştırdıktan sonra tavamızın kapağını kapatıp pazılar yumuşayana kadar tutuyoruz. Daha sonra kapağı açıp ara sıra karıştırarak pazıların pişmesini sağlıyoruz.
Pazı piştikten sonra 2 yumurtalık yer açıp yumurtaları kırıyoruz ve kapağımızı kapatıp çok kısık ateşte yumurta istediğimiz kıvama gelene kadar pişirip servis yapıyoruz.

Sağlıcakla kalın.


Not: Bu tarifi ilk olarak 30/03/2008 tarihind diğer blogumda yayınladım.

Sarma Kapuska

Şimdi bu yemeğim ismin okuyanlar kapuskanın “ sarmasıda olurmu “diyecekler. Evet, olur hatta ben nerdeyse 25 yaşıma kadar kapuskayı sadece bu şekilde bilirdim ve ilk defa doğranarak yapılan kapuska görünce “ bu kapuska değil siz yanlış biliyorsunuz” bile demişimdir :), sonra öğrendim ki bizim bildiğimiz kapuskayı bilen hemen hemen kimse yok etrafımda :)

Ama ben hala annemim usulündeki kapuskayı daha çok severim.
Anneciğim sağ olsun geçenlerde onlara gittiğimizde bana gene sevdiğim bir yemek yapmıştı, işte bu sarma kapuskayı. Ne kadar yediğimi söylemeyeceğim :)

Malzemeler;

- Haşlanmış lahana yaprakları
- 2 baş soğan ( küp küp doğranmış )
- Her yaprak için 1 çorba kaşığı kadar pirinç
- 100 gr. kadar kıyma
- 1 çorba kaşığı salça
- Tuz, kırmızıbiber
- ½ çay bardağı zeytinyağı

Soğanları zeytinyağında çok pembeleşmeden pişiriyoruz, tuzu ve kıymayı da ekleyip kavuruyoruz. Bunların üzerine salçayı, kırmızıbiberi ve pirinci ekleyip bir müddet daha kavuruyoruz.
Hazırladığımız içimizi haşlamış olduğumuz bütün lahana yaprağının ortasına koyup bir el boyunda olacak şekilde zeytinyağlı lahana dolması sarar gibi sarıyoruz.
Sarılanları tencereye dizip kenarlarından çok az çıkacak kadar su ilave edip kısık ateşte tencerenin kapağı kapalı olarak pişiriyoruz. Piştiği zaman suyunun kalmamasına dikkat edelim, sulu bir yemek değil.

Sağlıcakla kalın.


Not: Bu tarif ilk olarak diğer blogumda 17/02/2008 tarihinde yayınlandı.

Baklalı Yaprak Sarması


Dün akşam annemlerde yemekteydik, gene anneciğim benim sevdiğim yemeklerden birisini yapmıştı. Kaç adet dolma yediğim konusunda sayı vermek istemiyorum, çünkü kimseyi hayretler içersinde bırakmak istemiyorum:)

Bu dolmadan daha önce arkadaşlarıma bahsettiğimde hiç kimsenin bilmediğini öğrendim, şimdi belki onlarda sayfama girerlerse nasıl yapıldığı konusunda bilgi sahibi olur. Laf aramızda bloğuma koyduğum tarifleri bir daha sözlü ya da yazılı olarak vermiyorum “ ee bloğuma girin bakın “ diyorum :)

Malzemeler;

- Salamura asma yaprağı
- 2 su bardağı iç bakla ( 2 saat kadar suda ıslatılmış )
- 1 su bardağı buğday yarması
- 2 baş kuru soğan ( küp küp doğranmış )
- 150 gr. civarında kıyma
- 1 çorba kaşığı domates püresi
- Karabiber, kırmızıbiber, tuz
- Zeytinyağı ( soğanı kavurmak için )

Doğranmış soğanları az miktar zeytinyağında solduruyoruz, daha sonra kıymayı, domates püresini, tuzu ve biberleri ekleyip kavurmaya devam ediyoruz.
Su da şişen baklaları ve yarmayı bir kaba koyup üzerine kavrulmuş olan kıymayı ilave edip karıştırıyoruz. Dolmanın içi böylece hazır duruma geliyor.
Kullanacağımız tencerenin dibine çok az zeytinyağı koyup bir sıra yaprak seriyoruz. Yaprakların içine harcımızı koyup bohça gibi olacak şekilde sarıp tenceremize sırayla diziyoruz. Dizme işlemi bittikten sonra üst kısma da bir kat yaprak serip yanlardan çıkana kadar su ilave edip tencerenin kapağı aralık bir şekilde çok harlı olmayan bir ateşte pişirmeye başlıyoruz. Ara sıra suyunu kontrol etmekte fayda var, su ilave etmek gerekmektedir.
Dolmaların pişmesini bir çatal yardımı ile yaprağından anlayabilirsiniz.

Sağlıcakla kalın
Not: Bu tarifi daha önce 13/01/2008 tarihinde diğer blogumda yayınladım.

Arpacık Soğanlı Mercimek Yemeği

Mercimek özellikle kış mevsiminde aranan kuru bakliyatlarından bir tanesi ve benimde en çok sevdiklerimden birisi. Genelde etsiz pişirmeyi tercih ederim ama sevgili eşim yemekte et olması taraftarı bu sebep ile bu seferkine kıyma ilave ettim ve hadi birde yeni aldığım arpacık soğanları ekleyim dedim, eee nede olsa yaratıcı olmam lazım değilmi :)

Malzemeler;
- 1 su bardağı yeşil mercimek
- 1 baş kuru soğan ( küp şeklinde doğranmış )
- 10 tane kadar arpacık soğan
- Yeteri miktarda kıyma
- 2 çorba kaşığı domates püresi
- 1 çay kaşığı acı biber salçası
- Az miktarda zeytinyağı
- Tuz

Doğranmış soğanları zeytinyağında hafifçe pembeleşene kadar kavuruyoruz, içine arpacık soğanları da ekleyip çok az su ilave ederek 5 dakika kadar kısık ateşte tencerenin kapağını kapatarak pişiriyoruz. Soğanlara salçalarımızı biraz su ile ekleyip, onu da 5 dk. kadar kaynatıyoruz ve kıymaları ekleyince karıştırarak hafifçe kavurup en son olarak yıkadığımız mercimekleri ve tuzunu ekleyip, suyunu ayarlayıp tenceremizin kapağını kapatarak hafif ateşte pişirmeye başlıyoruz.

Ara sıra kontrol etmekte fayda var, mercimek suyu çabuk çeker sıcak su ilave etmek gerekir. Mercimekler pişinde yemeğimiz hazır duruma geliyor.

Sağlıcakla kalın.


Not: Bu tarifi 04/01/2008 tarihinde ilk olarak diğer blogumda yayınladım.

Dönerli Nohut Yemeği


Bazen ne yemek yapacağım diye düşünürken birden aklıma evde kalanları değerlendir yolunda ilginç fikirler gelir. Bu fikirlerimi gerçekliğe döktüğüm zaman etrafımdakiler “ gene ne uydurdun bakalım “ diyip gülerler :)

Bu yemekte düşüncelerim sırasında çıkan bir yemek :)

Hafta arası bir akşam yemekten sonra ertesi gün için ne yapabilirim diye düşünürken dondurucuda az kalan haşlanmış nohut ve dana döneri birlikte kullanıp bir nohut yemeği yapabileceğim aklıma geldi. Eeee hemen aklıma geleni uygulamaya geçtim :)

Malzemeler;

- 2 su bardağı haşlanmış nohut
- 1 avuç kadar dana döner
- 1 baş kuru soğan ( küp küp doğranmış )
- ½ paket domates püresi ( TAT ‘ın küçük paketlerini kullanıyorum )
- 1 çay kaşığı acı biber salçası
- Tuz
- 1 çorba kaşığı zeytinyağı

Soğanları zeytinyağında çok hafif pembeleştiriyoruz, içine domates püresi, biber salçası ve çok az su ilave edip tencerenin kapağını kapatıp 5 – 10 dakika soğanlarla salçanın birlikte pişmesi için bırakıyoruz. Bu karışıma parçaladığımız dönerleri ilave edip çok az daha kaynatıp içine tuz, nohut ve çok az su ilave edip ocağı kısıp 10 dakika kadar daha pişiriyoruz ( nohut ve döner pişmiş olduğu için fazla kaynatmaya gerek yok ).

Sağlıcakla kalın.
Not: Bu tarifi ilk olarak 30/12/2008 tarihinde diğer blogumda yayınladım.

Keşkek


Bugün bayramın ilk günü ve biz annemlere ziyarete gittik ve sevgili anneciğim benim en çok sevdiğim iki şeyi yapmış bizi bekliyordu. Bunlardan bir tanesi size birazdan Nihal Teyze’ciğimin tarifini verdiği Keşkek, diğeri ise gene teyzemin tarifini verdiği Haşhaşlı Çörek. ( şimdi diyeceksiniz neden annen vermedi tarifleri diye, annem git teyzene sor, yapması benden tarifi ondan dedi :) )Her ikisinin de hemen fotoğraflarını çekip, sayfamda tariflerini verip sizlerle paylaşmak istedim .En kısa zamanda bende yapacağım.

Keşkek benim çocukluğumdan beri çok sevdiğim bayram sabahlarının yemeği. Tatillerde ve bayram zamanlarında Merzifon’a gittiğimiz zaman arife akşamı teyzem keşkeyi toprak bir küpe hazırlar ve onunla komşunun bahçesinde bulunan büyük fırına bırakmaya giderdik, keşkek fırında sabah kadar ağır ağır pişer sonra sabahın ilk saatlerinde gidip fırından alırdık, daha sonra teyzem servise hazır duruma getirirdi.

Tabi artık küplerde değil tencere ya da düdüklüde, fırında değil ocakta yapılıyor, ama şunu belirteyim ben gene aynı lezzeti alıyorum, sanırım çok sevmek önemli olan :)

Bugünde afiyetle iki tabağa yakın yedim, çok güzel olmuştu, ellerine sağlık anneciğim.

Şimdi tarifine geçelim :)

- ½ kilo dana yağsız büyük parçalar halinde doğranmış et
- ½ kilo aşurelik buğday
- tereyağı
- salça
- tuz ve kırmızıbiber

Keşkeyi pişirmeden bir gece önceden buğdayı 1 taşım kaynatıp , aynı suyun içinde sabah kadar şişmesi için bekletiyoruz. Şişmiş buğdayın içine yıkanmış etleri ekleyip , çok az tuz ilave edip üzerinden çıkacak şekilde su ilave edip tencerenin kapağı kapalı olarak pişirmeye başlıyoruz.
Ara sıra pişip pişmediğini kontrol ediyoruz suyunda azalma varsa çok az ilave ediyoruz.
Pişme işlemi bitince tahta bir kaşık yardımı ile etler lif lif olana kadar yemeğimizi dövüyoruz ( başka nasıl bir tabir kullanılırdı bilemedim :) )


Servis tabaklarına alınca üzerine salçalı ve kırmızıbiberli kızdırılmış tereyağı döküp hazır hale getiriyoruz.

Sağlıcakla kalın.


Not: Bu tarifi ilk olarak 20/12/2008 tarihinde diğer adresimde yayınladım.

Tavuklu Patates Yemeği


Hadi bir tembel yemeği daha :)
Hemen hemen her zaman evimde olan malzemelerden acilen hazırladığım bir tencere yemeği.

Nasıl yapıldı;

2 adet tavuk göğsünü kuşbaşı doğradım
1 adet soğanı yemeklik olarak doğrayıp az zeytinyağında pembeleştirdim
Soğanın üzerine kuşbaşı tavukları ekleyip biraz kavurdum.

Kavrulmuş olan tavuklara domates püresi, tuz, karabiber ve çok az su ekleyerek tencerenin kapağını kapattım ve biraz hep birlikte pişmeleri için ocağı kısıp bekledim.

5 ila 10 dk.sonra küçük küçük doğradığım patatesleri ve 1 avuç kadar dondurulmuş bezelyeyi tavuklara katarak üzerinden çıkacak kadar su ilave edip kaynamaya bıraktım.

Kaynayınca ocağı kısık duruma getirip patatesler ve bezelyeler pişene kadar tuttum.
Suyu azalırsa sıcak su ilave edebilirsiniz.

Sonrada pişince ocağı kapatıp biraz demlendikten sonra afiyetle yedik :)

Sağlıcakla kalın.
Not: Bu tarifi ilk olarak 11/12/2008 tarihinde diğer blogumda yayınladım.

Zeytinyağlı Bakla


Şu sıralar baklalar çok güzel ve ben mevsimin ilk zeytinyağlı baklasını bugün pişirdim. Ayıptır söylemesi çok güzel oldu :)

Malzemeler;

- 1/2 Bakla
- 1 adet kutu soğan ( küp küp doğranmış )
- 1 çorba kaşığı un
- Zeytinyağı
- Tuz
- 1 adet kesme şeker
- Dereotu

Temizlenmiş ve yıkanmış baklaları un, soğan, tuz, şeker ve zeytinyağı ile bir müddet harmanlıyoruz. Harmanladığımız baklaları 2 yemek kaşığı kadar su ilave edip düdüklüde düdüğü ötünce 6-7 dakika kadar pişiriyoruz.
Servis tabağında soğuyunca dereotu ile servis yapıyoruz.

Sağlıcakla kalın.
Not: İlk olarak 06/04/2008 tarihinde diğer blogumda yayınladım.

Zeytinyağlı Sultani Bezelye


Çok kısa bir zaman içersinde çıkan ve en fazla 1 ya da 2 hafta daha tezgâhlarda bulunacak olan bu bezelye cinsini çok seviyorum. Her çıkışında mutlaka yaparım, hatta bu sefer biraz alsam da dondurucuya koysam mı diye bile düşünmüyor değilim :)

Malzemeler;

- ½ kilo Sultani Bezelye
- 1 adet orta boy kuru soğan ( küp küp kesilmiş )
- Zeytinyağı
- Tuz ve 1 adet kesme şeker
- Üzeri için dereotu

Kılçıkları alınıp yıkanmış bezelyelere tüm malzemeleri ekleyip düdüklüde, düdüğü öttükten sonra yaklaşık 6-7 dakika pişiriyoruz.
Servis kabında soğuduktan sonra dereotu ile süsleyip servis yapıyoruz.

Sağlıcakla kalın.
Not: Bu tarifi 06/04/2008 tarihinde diğer blogumda da yayınladım.

Zeytinyağlı Mantar


İstiridye Kayın mantarına ait daha önceki sayfalarımda farklı bir tarif vermiştim. Bu sefer zeytinyağlı olarak pişireyim bakalım nasıl olacak dedim ve denemenizde yarar var başarılı oldu :)

Malzemeler;

- 2 kutu İstiridye Kayın Mantarı
- 2 büyük boy kuru soğan ( ay ay doğranmış )
- 1 adet kesme şeker
- Zeytinyağı
- Tuz ve kırmızıbiber

Soğanları zeytinyağında pişene kadar kavuruyoruz. İçine yıkayıp süzgeçte suyunu süzdürdüğümüz mantarları, şekeri, tuz ve kırmızıbiberi ilave edip tenceremizin kapağı kapalı olarak mantarla pişene karda kısık ateşte tutuyoruz. Daha sonra tencerenin kapağı açık olarak biraz harlı ateşte mantarın salmış olduğu suyu çekene kadar tutup ocağı kapatıyoruz.
Soğuyunca servise hazır hale gelmiş demektir.

Sağlıcakla kalın.
Not: Bu tarifi ilk olarak 06/04/2008 tarihinde diğer blogumda verdim.

Zeytinyağlı Brüksel Lahanası

Brüksel lahanasını hem etli hem de zeytinyağlı çok severim. Biraz önce yaptığım zeytinyağlı çeşidini sizlerle paylaşmak istedim.

Malzemeler;

- 1 paket Brüksel lahanası ( marketten paket olarak aldım )
- 1 büyük boy kuru soğan ( ay şeklinde doğranmış )
- 1 orta boy havuç ( şerit şerit doğranmış )
- 1 orta boy paprika biberi (şerit şerit doğranmış )
- 1 portakalın suyu
- ½ çay bardağı zeytinyağı
- 1 adet kesme şeker
- İstenildiği kadar tuz

Yukarıda sıralanmış olana tüm malzemeleri düdüklü tencereye çiğ olarak koyuyoruz ve düdük ötüp buhar çıkmaya başladıktan sonra 5–6 dakika kadar ocağın ateşi kısık şekilde pişirip daha sonra servis kabımıza alıp soğuduktan sonra servise hazır hale getiriyoruz.

Sağlıcakla kalın.


Not: Tarifi ilk olarak 23/03/2008 tarihinde diğer blogumda yayınladım.

Zeytinyağlı Pazı

Dün akşam abimler yemekte bizdeydi, hiç zeytinyağlı yapmamıştım sağ olsunlar yapmış oldukları zeytinyağlı pazı yemeğini de yanlarında getirdiler. Hem afiyetle yedik hem de benim için yeni bir tarif oldu. Abicim bak yapanın kim olduğunu açıkladım, kendime mal etmedim J

Ayrıca bu yemek ile
http://haydikizlaretkinliklere.blogspot.com sayfasının sahibi Ayşe,Yaren,Dilek ve Aynur’un Diyet Etkinliğine de katılmış oluyorum, aslında katılan ben değil yengem ve abim oldu J

Malzemeler;

- 1 demet pazı
- 2 baş kuru soğan ( ay şeklinde doğranacak )
- 5 diş sarımsak
- Tuz, kırmızıbiber
- Zeytinyağı ve mısırözü yağı

Soğanları ve dilimlenmiş sarımsakları 2 kaşık mısırözü yağında hafifçe kavuruyoruz, üstüne doğranmış pazıları, tuzu ve kırmızıbiberi ilave edip ara ara karıştırarak su eklemden kısık ateşte pişiriyoruz. Piştikten sonra üzerine çok az zeytinyağı gezdirip servis için soğumasını bekliyoruz.

Sağlıcakla kalın.

Not: Bu tarifi ilk olarak diğer blogumda 09/03/2008 tarihinde vermiştim.

Zeytinyağlı Lahana

Zeytinyağlı yemek çeşidi bulacağım diye artık ne yapacağımı şaşırdım. Genelde her hafta sonu en az 3 ya da 4 çeşit zeytinyağlı yaparım ki hafta arası için kolaylık olsun.

Geçen gün tam kendime göre küçük boy bir beyaz lahana buldum, eşim sevmediği için yalnız benim tüketebileceğim boyu bulmak çok zor oluyor her zaman.

Bende kıymalı ya da etli yapmak yerine zeytinyağlı yapayım dedim ve tadına baktırdığım arkadaşlarımdan güzel yorumlar aldım, demek ki yeni bir zeytinyağlı çeşidi olarak listeme alabilirim :)

Malzemeler;

- 1 küçük boy beyaz lahana
- 1 baş kuru soğan ( ay şeklinde doğranmış )
- 2 kaşık domates püresi
- 1 çorba kaşığı pirinç
- İstenilen miktarda zeytinyağı
- ½ kesme şeker
- İstenilen miktarda tuz

Küçük küçük doğradığımız lahanaları ve tüm diğer malzemeleri düdüklü tencereye koyup 2 çorba kaşığı kadar su ilave edip, düdüğü ötünce yaklaşık 6–7 dakika kadar pişiriyoruz.
( Zamanı kendi düdüklü tencerenize göre ayarlayınız )

Ben hemen hemen her yemeğimi düdüklü tencerede yapıyorum, böylece hem zamandan tasarruf ediyorum hem de sebzelerin doğallığından herhangi bir kaybım olmuyor.
Zamanı kıyaslama yapmak isteyenler için tenceremin markası
jumbo , eğer düdüklü tencere kullanmıyor ya da almayı planlıyorsanız şiddetle Jumbo’yu tavsiye ederim, 4 senedir kullanıyorum ve çok memnunum.

Sağlıcakla kalın


Not: İlk olarak 24/02/2008 tarihinde diğer blogumda yayınladım , ayrıca iletmeden geçemeyeceğim , kızımın o dönemler sık sık yaptığı zeytinyağlılar arasında yerini aldı:)

Sotelenmiş Sebzeler

Ana yemeklerin yanına yapılabilecek, hem sağlıklı hem de görüntüsü güzel bir garnitür.

Malzemeler;
- 6 sap pırasa
- 1 kırmızı ( paprika ) biberi
- 3 yeşilbiber
- 1 orta boy havuç
- 5 diş sarımsak
- 2 çorba kaşığı zeytinyağı
- İstenildiği kadar tuz

Julyen doğranmış pırasa, kırmızı ve yeşilbiberleri, uzun şerit şeklinde doğranmış havuçları, tuzu, dilimlenmiş sarımsaklarla birlikte zeytinyağı konmuş vog tavada bir müddet kapağı kapalı arada sıra karıştırarak pişene kadar soteliyoruz.

Sağlıcakla kalın.


Not: Bu tarifimi ilk olarak 17/02/2008 tarihinde diğer adresimde vermiştim.

Zeytinyağlı Karnabahar


Bu sıralarda ne sebze alacağıma ve pişireceğim konusunda kararsız kalıyorum.
Bu akşam iş dönüşü markete uğradım ve tam bana uygun ebatta karnabaharı görünce çok sevindim ve aldım. Bu sebzeyi çok severim ama eşim yemediği için ve genelde büyük boyutlarda olanlara karşılaştığım için pek almıyorum.
Alırken ne yapacağım konusunda hiçbir fikrim yoktu ama eve gelip akşam yemeğini hazırlarken birden aklıma zeytinyağlı yapmak geldi, aslına bakarsanız daha önce ne denedim ne de duydum, yani gene uydurma bir yemek oldu :)

Malzemeler;

- 1 adet ufak boy karnabahar
- 1 baş yarım ay şeklinde doğranmış soğan
- ½ havuç, uzun uzun doğranmış
- 2 adet sivri biber, uzun uzun doğranmış
- 2 adet portakal suyu
- Zeytinyağı
- Tuz ve 1 adet kesme şeker

Soğanları yazda hafifçe solduruyoruz içine havuç ve biberleri katıp bir sürede onlarla birlikte soteliyoruz. Portakal suyunu, tuzu ve şekeri ilave edip tencerenin kapağını kapatıp ocağı kısıp bir müddet havuçların pişmesini sağlıyoruz. Daha sonra çiçek çiçek ayrılmış karnabaharları da katıp pişene kadar çok kısık ateşte tutuyoruz.

Sağlıcakla kalın.
Not: Bu tarifi ilk olarak 15/02/2008 tarihinde diğer blogumda verdim.

Zeytinyağlı Portakal Dilimli Kereviz


Güzel bir zeytinyağlı tarifi . Hem zengin görünüşlü hem de lezzetli.
Beni yıllar sonra kereviz yemeğe başlatan tarifte denebilir :)

Portakal dilimlerini eklemeyi geçen hafta iş yerinden adaşım sevgili Neşe’den gördüm ve hemen ben de denemek istedim. Bence gayet başarılı oldu. Bu yemeğin esas sahibi sevgili Neşe F. dir, teşekkürler Neşe :)

Malzemeler;

- 2 adet büyük boy kereviz
- 1 çay bardağı bezelye ( dondurulmuş )
- 1 çay bardağı havuç ( küçük küçük küp şeklinde doğranmış )
- 1 portakal ( soyulup ince ince dilimlenmiş )
- 1 portakal ( suyu için )
- Zeytinyağı
- Tuz ve 1 adet kesme şeker

Kerevizler istenildiği ebatta doğrayıp limonda suda biraz bekletilir. Daha sonra düdüklü tencereye tüm malzemeler konup 1 çorba kaşığı su ilave edilip kapağı kapatılıp ocağın altı açılır. Düdükten ses ve buhar çıkmaya başlayınca ocağın altı kısılıp 5 ya da 6 dakika ( siz kendi tencerenize göre zamanı ayarlayınız ) pişirilir . Servis tabağına alınınca kerevizin yaprakları doğranarak süslenir.

Sağlıcakla kalın.
Not: Bu tarifimi 13/01/2008 tarihinde ilk olarak diğer blogumda yayınladım.

Zeytinyağlı Taze Fasulye


Yazın hemen hemen her hafta kışında mutlaka sık aralıklarla yaptığım zeytinyağlı yemeklerinin başında taze fasulye gelir.

Hem yapımı çok kolay hem de lezzeti çok güzel olduğu için hiç vazgeçemeyeceğim bir zeytinyağlı :)

Malzemeleri;

- 1 kilo taze fasulye ( ben genelde çalı fasulyesi tercih ederim )
- 1 adet büyük kuru soğan ( yemeklik doğranacak )
- 1 adet domates ( küp küp doğranacak )
- ½ su bardağı zeytinyağı
- 1 tatlı kaşığı domates püresi
- Tuz ve 1 adet kesme şeker

Başları alınıp ortadan ikiye şerit gibi kesilmiş fasulye yukarıda verilen tüm malzemeleri düdüklü tencerenin içinde karıştırıp ½ çay bardağından daha az su ekleyerek kapağını kapatıp, düdük ötmeye başlayınca ocağı kısıp yaklaşık 8 dakika daha pişirip ocağı kapatıyoruz.
Pişen yemeğimizi servis kabımıza alıp sunuma hazır hale getiriyoruz.

Sağlıcakla kalın
Not: Bu tarifimi daha önce diğer blogumda 22/12/2008 tarihinde yayınlamıştım.

Zeytinyağlı Barbunya


Sanırım en çok sevilen zeytinyağlı yemeklerin başında barbunya gelir, en azından bizim ailenin hemen hemen tüm fertleri için geçerlidir :)

Fotoğrafta görmüş olduğunuz yemek yengem tarafından yapılmış olup bu akşam afiyetle bizler tarafından yenilmiştir :)

Aynen onların yapış şekli ile tarif ediyorum ( benim yapışımda fazla olarak 1 adet domates ve 1 baş kadar sarımsak vardır ve ben her şeyi çiğden düdüklüye koyup pişiririm ) .

Malzemeler;

- 1 kiloya yakın taze barbunya ( genelde yazın taze barbunyaları epey fazla alıp dondurucuda bir yemeklik ebadında torbalarda saklarız )
- 2 adet büyük kuru soğan ( yemeklik olarak doğranmış )
- 1 adet havuç ( halka halka doğranmış )
- salça
- zeytinyağı ve tuz
- kuru nane ve maydanoz

Soğanı ve havuçları zeytinyağında düdüklü tencerede hafifçe kavuruyoruz, sonra salçayı ilave edip biraz daha kavurduktan sonra barbunyaları ekleyip üzerine çok çıkmayacak şekilde su ilave edip tenceremizin kapağını kapatıyoruz. Düdüğü ötünce ocağı kısıp 10–12 dakika kadar pişiriyoruz. Soğuduktan sonra servis sırasında üzerini kuru nane ve maydanoz ile süslüyoruz.

Sağlıcakla kalın.
Not: Bu tarifi ilk olarak 22/12/2007 tarifinde diğer blogumda yayınlamıştım.

Zeytinyağlı Pırasa


Pırasayı çok seneler sonra sevdim ama tam sevdim:) Kış gelince sıklıkla yaptığım zeytinyağlı yemeklerin başında gelir. Şanslıyım çünkü eşimde çok seviyor, sanırım pırasa seven nadir erkeklerden :)

Fotoğraftaki yemek için kullandığım malzemeler;

1 poşet ayıklanmış pırasa
( bunu rahatlıkla marketlerde bulabilirsiniz, maalesef pazara gidebilme lüksüm olmadığı için her türlü sebzemi marketlerden alıyorum )
3 adet orta kalınlıkta havuç
1 avuçtan biraz az pirinç
1 adet kesme şeker
Tuz ve sızma zeytinyağı

Pırasaları ve havuçları istenildiği şekilde doğruyorum ve tüm malzemeyi aynı anda düdüklü tencereye koyuyorum, zeytinyağı için ölçü size kalmış, ben bol zeytinyağlı severim ve göz kararı dökerim hep.
Kolay bir yöntem olan her zamanki gibi düdüklü kullanıyorum.
Tencerenin ağzını kapatıp, düdük ötünce ocağı kısıp en fazla 8 dakika kadar pişiriyorum ( bu sizin düdüklünüzde farklı olabilir ) ve buharı bitip açınca servis tabağına alıyorum.

Sağlıcakla kalın.
Not: Bu tarifi ilk olarak 19/12/2008 tarihinde diğer blogumda yayınladım.

Zeytinyağlı Bamya


Sevgili annemin bana yazın sonlarında ayıklayıp dondurucuda saklamam için verdiği taze bamyadan yapmış olduğum bir yemek.

Aslına bakarsanız bu yemeğin tarifini hiçbir yerden almadım, ama genelde yeşil sebzelerin zeytinyağlı hallerini düşünerek aşağıda vereceğim tarifte yapıyorum.

Şapkaları alınmış ve yıkanmış olan bamyalar
Yemeklik doğranmış 1 adet soğan
Kabukları soyulmuş küp küp doğranmış domates
1 tatlı kaşığı domates püresi
İstenildiği kadar sızma zeytinyağı, tuz , 1 adet kesme şeker ve yarım limondan az limon suyu

Yukarıdaki listedeki her şeyi aynı anda düdüklüye koyup, bir güzel karıştırıp pişirmeye başlıyorum. Düdük ötmeye başlayınca ocağı kısıp 8 -10 dakika daha pişiriyorum ve ocağı kapatıp buharın çıkmasından sonra kapaklı bir servis kabına koyuyorum. Annem genelde " zeytinyağlı tenceresinde soğumalı " der, ama ben o tencereyi başka yemekte de kullanacağım için maalesef öyle yapamıyorum. Ama gene de soğuyana kadar almış olduğum servis kabının kapağını açmıyorum

Sağlıcakla kalın.
Not: Bu tarifimi ilk olarak diğer blogumda 06/12/2007 tarihinde yayınlamıştım.

Zeytinyağlı Ayva Halkalı Kereviz


Bu yemeği biraz farklı olarak sevgili arkadaşım Nur bana tarif etmişti. Ama ben her zamanki gibi ufak tefek bazı değişiklikler yaparak yeni bir şekile soktum :)
Yarın öğlen yemeği için işe yapmış olduğum bu yemeği götüreceğim ve arkadaşlarıma tattıracağım , bakalım ne gibi yorumlar gelecek :)

Ayva’nın özellikle Güneydoğu Anadolu yemeklerinde kullanıldığını daha önce duymuştum ama kereviz ile zeytinyağlı pişirmek hiç aklıma gelmemişti. Genelde yeni fikir ve tatlara açık olduğum için hemen denemek istedim . Ve şu anda saat 23.20 ve ben biraz önce pişirmiş olduğum yemeğimi hemen sizlerle paylaşmak istedim :)Tabi bu arada eşim benim hakkımda neler düşünüyor merak ediyorum , herhalde “Bu saate hem pişir , fotoğrafını çek hem de tarifini yaz . Allah Allah ne zoru var acaba ? “ diyordur içinden :)

Bu yemeği arkadaşım tarif ettikten sonra epey bir müddet isminin ne olabileceği konusunda düşündük hatta kahkaha krizlerine girdik ama bulamadık, ben şimdi bu ismi taktım ama belki daha hoş bir isim bazılarınızın aklına gelebilir . Eğer gelirse lütfen benim ile paylaşın.

Şimdi yemeğimizin tarifine geçelim . Öncelikle malzemeler ;

- 2 adet büyük boy kereviz
- 2 adet kereviz boyutunda ayva
- 1 su bardağı garnitür ( bezelye,patates,havuç )
- 1 adet portakal
- Zeytinyağ
- Tuz ve 1 adet kesme şeker
- Kerevizin yaprakları

Şimdi de yemeğimizi yapmaya başlayalım;

Soyup yuvarlak olarak kestiğimiz kerevizleri limonlu suda bir müddet bırakalım ( bu kararmasını önler ) . Bu sırada ayvaları da soyup yuvarlak dilimliyelim ve çekirdiklerinin olduğu bölgeyi çıkartıp halka haline getirelim , ayvaları halka haline getirdikçe kerevizlerin bulunduğu limon sulu kaba koyalım.
Portakalımızı sıkıp zeytinyağ ve tuz ile karıştırıp hazırlayalım.
Tencereye , önce kerevizleri üzerine ayvaları koyalım , ayva halkalarının boş olan ortalarına garnitürleri yerleştirelim , en son olarak hazırladığımız zeytinyağlı portakal suyunu üzerlerine gezdirerek döküp en üste de 1 kesme şekeri ufalayarak dağıtalım.
Hafif kaynamaya başlayınca ateşi çok kısığa alıp pişirelim. Suyunun çekme durumunda çok az sıcak su ilave edebilirsiniz.
Pişen yemeğimizi düz bir kaşık yardımı ile servis tabağımıza alıp üzerine kıyılmış kereviz yapraklarıyla servise hazır hale getirelim. Afiyet olsun.

Sağlıcakla kalın.
Not: Bu tarifi ilk olarak diğer adresimde 29/11/2007 tarihinde yayınladım.

Havuç ve Dereotlu Pilav


Geç saate acele ile ertesi gün için yapılmış bir pilav.

Malzemeleri;

- 1 ölçü pirinç ( 1 saat kadar sıcak suda bekletilmiş )
- 1 küçük havuç ( rendelenmiş )
- Bir tutam dereotu
- 1 çorba kaşığı zeytinyağı
- 1 kibrit kutusu kadar tereyağı
- İstenildiği kadar tuz

Rendelenmiş havuçları zeytinyağında kavuruyoruz, üzerine suyu süzülmüş pirinci, tereyağını, tuzu ve pirincin ayarladığı kap ile 1,5 ölçüden az su ilave edip tencereni kapağını kapatıp kaynayıncaya kadar ocağı kısmıyoruz. Kaynamaya başlayınca ocağı en kısık konuma getirip suyunu çekene kadar bekleyip sonra ocağı kapatıyoruz. Tencerenin üzerine havlu örtüp kapağını kapatıp bir müddet demlenmesini sağlıyoruz. Demini alınca hafifçe karıştırıp doğradığımızı dereotlarını ilave ediyoruz.

Sağlıcakla kalın.
Not: Bu tarifimi ilk olarak diğer adresimde 06/02/2008 tarihinde vermiştim.

Tel Şehriyeli Pilav


Değişik türlerde yapılan ve sofralarımızın vazgeçilmez yemeği. Bu hafta için bende tel şehriyeli yaptım.

Malzemeler;

- 1 ölçü pirinç ( sıcak suda ½ saat kadar bekletilmiş )
- 1 çorba kaşığı tel şehriye
- 1 çorba kaşığı zeytinyağı
- 1 kibrit kutusu kadar tereyağı
- İstenildiği kadar tuz

Tel şehriyeleri zeytinyağında renkleri değişene kadar kavuruyoruz. Kavrulduktan sonra tereyağını ve süzdüğümüz pirinci ekleyip bir müddet pirinci de kavuruyoruz. Üzerine 1,5 ölçü su koyup tuzunu da ilave ettikten sonra tencerenin kapağını kapatıyoruz. Kaynamaya başlayınca ocağı kısıyoruz. Suyunu çekince ocağı kapatıp demlenmesi için tencerenin ağzına havlu koyup kapağı kapalı olarak 10 dakika kadar bırakıyoruz.

Demlenince hafifçe karıştırıp servise hazır hale getiriyoruz.

Sağlıcakla kalın.
Not: Bu tarihi ilk olarak diğer adresimde 03/02/2008 tarihinde yayınladım

Nohutlu Pilav


Çocukluğumun en birinci yemeklerinden birisi Nohutlu Pilav'dı. Annem hemen hemen her pirinç pilavına nohut koyardı çünkü babam çok severdi. Aslına bakarsanız halen aynı , annem ne zaman pirinç pilavı yapsa mutlaka nohutlu yapar , yani babamın zevki halen aynı :))

İşin garibi hani derler ya küçükken çok yediğin yemekler ilerki yaşlarda bıkkınlıktan dolayı sevilmez ve yapılmak ve yenilmek istenmez . Nohutlu Pilav benim için böyle olmadı , eskisi gibi çok seviyorum.

Fotografını gördüğünüz pilavı biraz önce yaptım ,Bu saat geç olsa bile ( şu anda 22.50 ) tadına bakmayı ihmal etmedim , kendim yaptım diye söylemiyorum çok güzel olmuş :))
Eminim pilav yapmayı bilen çok çok fazla kişi vardır , ama ben benim gibileri düşünerek ( çünkü ben bundan 5 ya da 6 sene öncesine kadar yemek yapmak ile alakalı bir insan değildim , daha sonra sihirli bir değnek yarımı ile mutfak ve yemek yapmayı sever oldum :) ) pilavımın tarifini vermek istiyorum.

1 su bardağı pirinç ( sıcak su da 10 dk. kadar ıslatıyorum )
1/2 su bardağı haşlanmış nohut ( bu nohutlar her zamanki gibi sevgili annemden , sağolsun haşlayınca bana da bir torba verir ve dondurucuda tutarım )
tereyağ ve tuz.

Teflon tencerinin içine tereyağını ve nohutu koyup kısık ateşte nohutu birazcık kavuruyorum . Daha sonra yıkayıp süzdüğüm ıslatılmış pirincide nohuta ekleyip az bir müddet onlarıda kavuruyorum ve tuzunu ilave ediyorum.Üzerine 1 bardak ılık su ilave edip , ocağı biraz açıp , kaynamaya başlayınca ocağı kısığa alıyorum. Tamamen suyu çekilip göz göz olunca ocağı kapatıp , tencerinin kapağını altına havlu koyuyorum ve demlenmeye bırakıyorum. En az 15 dakika kadar demlenirse çok iyi olur.

Ve daha sonra karşınıza fotograftaki annemin meşhur Nohutlu Pilav'ı çıkıyor:)

Sağlıcakla kalın.
Not: Bu tarifi ilk olarak diğer adresimde 15/11/2007 tarifinde verdim.

21 Nisan 2008 Pazartesi

Peynir Tabağı


Bugün çalışırken bir ara akşama ne yemek yiyeceğiz diye düşündüm. Ve birden ara sıra hazırladığım peynir tabağı yapma fikri aklıma geldi.Hemen eşimi aradım fikrimden bahsettim , kendisi de çok güzel olur deyince hemen neler yapacağım aklımda belirmeye başladı .

Hafta sonundan almış olduğum birkaç çeşit peynirin yanına iş çıkışı eve gelirken markete uğrayıp bir iki farklı çeşit daha aldım. Bu sıralar araba ile değil normal dolmuş , motor ve otobüs gibi vasıtlarla işe gidip geldiğim için elimde torba ile sağnak yağmura yakalanmak pek hoş olmadı ama sonucuna değer birşey yapacaktım :))

Eve gelir gelmez , öncelikle sevgili Çiğdem'in bana hediye olarak getirdiği peynir servis tabağını yıkayıp hazırlamakla işe başladım. Bu tabağı 6 ya bölecek şekilde kıvırcık salata yerleştirdim, kıvırcıkların üzerine salatalık,ceviz ve kurutulmuş domates koydum ,sonra onların yanlarına sırayla peynirlerimi koydum , benim kulladığım peynirler ; isli peynir , beyaz peynir,dil peyniri,abaza peyniri,İzmir tulumu . Orta kısmına salam dilimleri yerleştirip üzerine taze nane yaprakları ekledim.Peynir tabağım bu şekilde hazırdı.

Sıra diğerlerine geldi :) Meyve olarak muz , mandalina ve siyah üzüm hazırladım , hepsini aklıma geldiği şekilde hani Paşabahçe'nin pasta için kulladığımız ayaklı tabağı varya onun üzerine dizdim , bu görüntü benim çok hoşuma gidiyor:)

Daha sonra küçük kaselere , şamfıstığı , balık kraker , piza kraker ve bir akşam önceden hazırladığım lor peynirinden yapmış olduğum ezmeyi koydum. Şimdi bu peynir ezmesi nedir diye soranlara çok kısa bir tarif :
Lorun içine fesliğen,nane,karabiber,kırmızıbiber,yenibahar,kimyon ve zeytinyağ katıp iyice karıştırıyorum daha sonra epeyce miktarda kırılmış ceviz katıyor ve ezmeyi bitiriyorum ( aslında sarımsakta güzel oluyor ama ben bu sefer katmadım ).

Bir kadehin içinde biraz galete koydum ve tabiki bir müşterimin İtalya'dan getirdiği Toscana bölgesine ait beyaz bir şarabı açarak ( aslına bakarsanız kırmızı olsa daha güzel olacaktı ama bu akşam için beyaz ile idare ettik :)) salonumuzdaki sehpanın üzerine fotografta göreceğiniz gibi ufak bir sofra hazırlayıp keyif içersinde eşim ile birlikte Avrupa Yakası'nı seyrettik :))

Arada sırada klasik sofra hazırlığından sıyrılmak isteyenlere belki bir örnek olabilir.

Aslına bakarsanız yerde oturmayı hiç beceremem ve beceremediğim içinde sevmem ama bu peynir tabağı ve şarabı sehpada yere oturarak tüketmek bana çok keyif veriyor :))

Sağlıcakla kalın.
Not: Bu yazımı ve tarifi ilk olarak diğer bloğumda 14/11/2007 tarihinde yayınladım. O tarihten bugünü farklı şekillerde ara sıra hazırlarım.

Sirkede Hamsi


Bu hem çok kolay hemde çok leziz bir meze . Hazır olarak satılanlarda çok tuz olduğu için ben evde yapmayı tercih ediyorum ( tabi üşenmediğim sürece :) )

Hamsi için herhangi bir miktar vermeyeceğim , istediğiniz kalmış.

- Ayıklanıp kılçıkları çıkartılmış hamsileri bir çukur kabın içersine açarak yerleştirin .
- Her sırasının üzerine tuz serpin ( çok fazla değil )
- Üst üste konan hamsilerin üzerinden çıkacak şekilde sirke koyun ve bu şekilde 3 ya da 4 saat bırakın ( daha çokta kalabilir ama o zaman hamsiler eziliyor )
- Sirkeyi döküp hamsileri tazzikli olmayan suyun altından hemen geçirin
- Suyunu süzdürdüğünüz hamsileri bir tabağa açık olarak serip üzerine kırmızı biber ve zeytinyağ gezdirdikten sonra servise hazır hale getirin

Sağlıcakla kalın.
Not: Bu tarifi ilk olarak diğer bloğumda 04/11/2007 tarihinde yayınladım.

Hamsili Pilav

Bu akşam yemeğe arkadaşlarımız vardı , gelenlerin hepsi özmü öz Trabzon’lu , benim eşimde Çamlıhemşin’li ben Karadenizli olmasam bile aralarında tam bir Karadenizli gibi oldum :)

Bende düşündüm ne yapsam onlara ilginç gelir dedim ve Hamsili Pilav yapıyım dedim .
Aslında bu tarifi daha önce verecektim ama bu güne kadar beklettim , yapıp kendimi sınamak istedim , veee arkadaşlarım ve eşimden tam puan aldım :)


Yukarıdaki fotograf benim yapmış olduğum değil 1 hafta önce eşimin teyzesinin yapmış olduğu Hamsili Pilavdır . Maalesef ben fırından çıkarınca fotografını çekmeyi unuttum , yemek sırasında aklıma geldi , ama çok geç olmuştu :)

Bu kadar laftan sonra artık tarifine geçelim;

- 2 kilo hamsi ( kılçıkları çıkartılıp yıkandıktan sonra en az 4 ya da 5 saat süzgeçte suyunun süzülmesi gerekiyor , ayrıca Karadeniz hamsisi küçük, ayıklaması zor oluyor ama lezettli oluyor)

Pilav ;
- 2 su bardağı pirinci sıcak suda 2 saat kadar ıslatıyoruz
- 1 kiloya yakın kuru soğanı rondoda fazla ezilmeden kıyıyoruz
- Pilav tenceremizin dibine ½ çay bardağı kadar zeytinyağı koyu 1 su bardağından biraz az dolma fıstığını bu yağda pembeleşene kadar kavuruyoruz
- Pembeleşen fıstıklara soğanları ilave edip kavuruyoruz
- Soğanlar yumuşayıp piştikten sonra yıkanmış pirincimizi ekleyip , ocağın altını kısarak kavurmaya devam ediyoruz ve pirinci biraz bu şekilde pişiriyoruz
- ½ su bardağı suda bekletilip şişmiş dolma üzümünü ekliyoruz
- Karabiber , kimyon , nane ve tuzunu ekleyip birazda su ekleyip kapağını kapatıp pişiriyoruz ( tam pilav pişirir gibi birebir ölçü yapmayın zaten pirinç soğan ile kavrulurken pişiyor )
- Suyu süzülmüş hamsiyi içini zeytinyağ ile yağladığımız yuvarlak cam fırın kabımıza ( ben en büyük boy yuvarlak borcam kullandım , ölçü tam geldi ) hafifçe tuzladığımız hamsileri sırtları cama gelecek şekilde açık olarak sıralıyoruz . Tüm tepsiyi kaplıyoruz . Pişen pilavı hamsilerin üzerine döküp yayıyoruz. Düzgün olarak yaydıktan sonra geri kalan hamsilerin sırtları dışarıda kalacak şekilde çok sık diziyoruz , arada boşluk bırakmıyoruz , özellikle orta kısımda , çünkü piştikçe hamsi küçülüyor ve üstte boşluklar oluşuyor ( fotografta da göründüğü gibi :) ). Daha sonra tümü dizilen hamsilerin üzerine zeytinyağı gezdirip en üste mısır unu serpiştiriyoruz.


- Önceden ısıtılmış 200 derecelik fırının alt katına koyup pişiriyoruz. Fırında kalma süresini siz kontrol edebilirsiniz , çünkü ben unuttum :)

Çok leziz bir yemek , zorluğu sadece hamsileri ayıklayıp kılçıklarını çıkartmak. Bence şu sıralar hemen deneyin , çünkü hamsinin tam zamanı :)

Sağlıcakla kalın.


Not: Bu tarifimiz diğer adresimde 03/11/2007 tarihinde yayınlamıştım, bu tariften sonra bu sene içinde 4 kere daha Hamsili Pilav yaptım:)